3.03.2013

Searching for Sugar Man


Belgesel, gerçekliğin yaşanmışlığın öyküsü olması hasebiyle en az film kadar ilgimi çekmiştir. Bu yüzden Oscar ödüllerinde filmler kadar, belgeselleri de takip etmeye çalışırım açıkçası. Olayın anlatış tarzı bir belgesel için en önemli kriterdir. Bir kere gerçeklik çarpıtılmayacak, daha etkili olsun diye olduğundan farklı veya abartılı sunulmayacak. Daha sonra ajitasyon yapılmaması ve mesaj verme kaygısı güdülmeden izleyicinin yorumuna bırakalarak sunulması başarılı bir belgesel için önemli kriterlerdir. Filmde olduğu gibi burda da kurgu çok önemli.

Oscar'a dair burda bişey paylaşamadık ama en iyi film dışında gönlümden geçmeyen bir durum olmadı açıkçası. En iyi film kategorisinde de Argo'nun ödül alacağı zaten beklenmekteydi. Film politikti ve zaten zarfın Michelle Obama tarafından Beyaz Saray'dan açıklanması da manidar oldu. Gönlümden geçen Life of Pi idi. Django ya da Silver Linings de alsaydı daha tatmin edici olurdu kendi adıma. En iyi belgesel kategorisinde ise yazı konusu olan Searching for Sugar Man ödülü kaptı.

Konu şöyle böyle demeden direkt dalayım; masal gibi bir yaşantıyı konu ediyor. Masal gibi derken hani biri anlatırsa size 'yok daha neler' diyeceğiniz tarzda bir yaşam ele alınıyor. Adı şanı bilinmeyen özünde başarılı ama görünürde başarısız bir müzisyenin yaşamı konu ediliyor. Belgeselin başında bu adamın seyircilerin önünde intihar etme nedeni soru işareti olarak kafanızda belirliyor. Bir de tabi 'kafasına sıkarak mı yoksa herkesin gözü önünde kendisini canlı canlı yakarak mı öldü acaba?' ikilemi.. Sonra tanıklarla birlikte bambaşka bir doğrultuda buluyorsunuz kendinizi. İşte buna kısaca başarılı bir belgesel derim ben. Gerçekliği sunarken bile şaşırtmak böyle bişey. Aslında uzun uzadıya anlatmak istemiyorum, çünkü bu yazıyı okuduktan sonra izlemeye karar veren biri için can sıkan bir durum olur. Hiçbir şey bilmeden izlemek en güzeli oluyor. Adamın hayat serüveninde yol alırken, harika müzikleri ile de mest oluyorsunuz zaten.

Belgesel kahramanı bir müzisyenden öte mistik bir yönü de olan gizemli bir karakter. Esasında başarılı olmak veya olmamak da dert ettiği bir şey değil. Para hiç değil.. Böyle de garip biri. Son olarak büyük kızının bir lafı var ki çok hoşuma gitti gerçekten. Diyor ki, "..bizler işçi sınıfı ailelerdik, çalışmak bizim cezamızdı. 26 farklı evde yaşadık, bazılarının yatak odası yoktu. Bazılarının ise tuvaleti bile yoktu. Oralara ev denemezdi, sadece başımızı soktuğumuz yerlerdi. İnsanların fakir olmaları veya paralarının az olması büyük hayallerinin olmaması anlamına gelmez. Gönülleri zengin olabilir. Sınıf farklıları ve önyargının kaynağı buradan başlar. Seninle benim aramdaki fark budur veya onlar ile bizim farkımız şudur gibi."

                            

                            

                            

2 yorum:

Protanopia dedi ki...

Yazıyı görür görmez indirdim. Henüz bitirdim. İnsan inanamıyor, kelimenin gerçek anlamıyla masal gibi. Paralel evrenlere inanmamızı sağlayacak derecede.

Yazı da öyle harika olmuş ki belgeselin anlatımındaki dl gibi olmuş. Daha fazla şaşırttın beni.

Del Piero dedi ki...

Hahaha :)) bir insan ancak bu kadar güzel iltifat eder lan, teşekkürler kanka :)