30.06.2010

Dünya Kupası Tahminlerim #3


Dünya kupası tahminlerine devam ediyoruz. İkinci tur tahminlerine göre ABD - Gana eşleşmesi dışında diğerlerinin hepsinde doğru tahmin edebildim. Amerika maçında ise Gana kesinlikle hak eden taraftı. Gana bu turnuvanın sürpriz takımı şu ana dek.
8 maçta 7 doğru yani %87.5 doğruluk oranı. Tuh tuh maşallah :) Karamurat'ın tahminlerinde ise ABD-Gana, Brezilya-Şili, Paraguay-Japonya tutmadı. 8'de 5 doğru %62.5, eh fena değil :)) Gerçi Paraguay-Japonya maçında penaltılar turu belirledi. Şili maçı en fazla merak ettiğim maçtı ama Şili, Brezilya karşısında gerçekten çok sıradanlaştı. Brezilya gerçekten çok güçlü takım, dünyanın en iyi kalecisi ve defansı onlarda. İlerisinde ise tipik yetenekli Brezilyalı oyuncular... Her ne kadar lauballik yapsalar da bazı maçlarda(bkz. K.Kore maçı) oyuna asıldıklarında müthiş işler yapıyorlar. Zaten defans da duvar gibi, onlar ilerde rahat rahat oynayabiliyorlar. Şimdi gelelim tahminlere. Bu turda tüm maçları doğru tahmin etmek çok zor gerçekten baştan söyleyelim.

Hollanda - Brezilya
Çok zor bir maç olacak. Hollanda bu turnuvada şimdiye dek çok iyi gidiyorlar ve müthiş defans yapıyorlar. Bu anlamda Brezilya'nın ileri ucundakiler için iyi bir sınav olacak. Benzer durumdaki Portekiz'e gol atmayı başaramadılar. Aynı şekilde Portekiz de dünyanın en iyi defansı dediğim Brezilya'ya gol atamadı. Ama bu kez Portekizlilerden daha etkili ayaklara sahip bir rakip var. Robben, Sneijder, Kuyt, Van Persie'li Hollanda'nın turu geçmesini istiyorum. Gönlüm Hollanda diyor ama aklım Brezilya diyor. Umarım yanılırım ama Brezilya diyorum.


Uruguay - Gana
İki denk takımın karşılaşması. Uruguay daha yetenekli takım ama Gana daha bir tutkulu ve fizik güçleri çok daha yüksek. Ne var ki Gana'da eksiklikler var, bu yüzden Uruguay diyorum.

Arjantin - Almanya
İşte maç budur. Bir yandan çok sevdiğimiz Messi, öte yandan gurur duyduğumuz Mesut. Turnuvanın bu aşamasına kadar Almanları destekledim, hem Mesut'dan dolayı hem de gerçekten güzel oynuyorlar. Ama gelin görünkü kupayı almasını istediğim, tuttuğum takım Arjantin rakip. Almanlar daha derli toplu, daha iyi oynuyorlar. Arjantin ise bireysel yetenekleri ile sivriliyor. Şu ana kadar ki oyunlarıyla Almanya, Arjantin'i rahat geçer izlenimi bırakıyor. Mantığım kesinlikle Almanya diyor ama Arjantin tuttuğum takım. Bu yüzden yanlış olma ihtimali daha yüksek olsa da Arjantin diyorum.

Paraguay - İspanya
Bu maça dair söylenecek pek fazla birşey yok. Şahsen Torres'in bu maçta patlayacağını düşünüyorum, tabi oynarsa. Futbol sürprizlerle doludur, Şili'nin 10 kişiyle bile İspanya'yı zorladığı düşünürsek elemelerde Şili'den de daha güzel oynayan takım Paraguay İspanya'yı sürpriz yaparak yenebilir. Umarım böyle sürpriz olmaz. Çünkü bu takım bu kupaya en layık takım. Neyse sadede geleyim, İspanya diyorum.

Dünya Kupası Tahminlerim #1
Dünya Kupası Tahminlerim #2

İspanya Sistem Senaryoları


Turnuvanın en iyi kadrosu hangi takımdadır diye sorulsa herhalde çoğumuz İspanya deriz. Peki İspanya bu kadar güzel bir kadrosuna rağmen bekleneni sahaya yansıtıyor mu? Hayır. EURO 2008’deki İspanya çok daha güzel oynuyordu bunu hepimiz dillendiriyoruz. Aragones’in İspanya’sının özeti “pass and move” idi. İspanya olabildiğince topa sahip olup sürekli pas yapıyordu. Pasla ilerleyen bir takımdı, ta en geriden oyun kuruluyordu öyle ki bu paslaşmalar çoğu zaman rakibi bayıyordu ve uyuyan rakibi uyandıran, İspanya’nın bir golü oluyordu. Aragones takımı 4-3-3 ya da 4-1-4-1 sistemlerinde oynatıyordu. Casillas – (Defans)Capdevilla, Marchena, Puyol, Ramos – (Ortasaha)Xavi, Senna, Fabregas – (Forvet)Torres, D.Villa,Iniesta dizilişi, Casillas – Ramos, Puyol, Marchena, Capdevilla – Senna – Silva, Fabregas, Xavi, Iniesta – Torres dizilişi ile sahaya çıkıyordu. Sahaya çıkan her türlü dizilişte anahtar rolü üstlenen Senna oluyordu. Defans ve orta saha arasında defansif orta saha görevinin en iyi temsilciliğini yapıyordu Senna. Bir yandan rakibin ataklarını başlamadan bitiren bir yandan da Xavi, Fabregas gibi üst düzey yetenekli oyunculara da oynayacak alan bırakıyordu. Senna’ nın bu anahtar rolü üstlenmesiyle Xavi, Fabregas, Iniesta gibi yetenekler tüm maharetlerini en iyi şekilde sahaya yansıtabiliyordu. EURO 2008’deki İspanya, kaymaklı ekmek kadayıfı gibiydi bu haliyle, bugünkü İspanya’da ise bu dengenin olmadığı bariz görülüyor. Xabi Alonso ve Busquets ön liberoda, onların önünde Xavi, Iniesta, Villa ve en ileri uçta Torres var. Önceki kadroyla kıyaslayınca takımın beyni Xavi oyunu Fabregas, Silva gibi oyuncularla kurarken bugünkü takımda Xavi oyunu saydığımız bu oyunculara nazaran devede kulak olacak Busquets ile kuruyor. Haliyle çoğu atak/paslaşma olgunluğa ulaşmadan sonlanıyor ya da iş formunun zirvesindeki D.Villa’nın ayaklarına bakıyor. Dünkü Portekiz maçında sağdan Ramos’un açtığı bir ortada topa yükselmeye çalışan 1.70 lik Iniesta’ydı. Artık çaresizlikten bu yapılıyordu, takımın karakteri o değil çünkü.

Peki nasıl oynamalı bu takım? Ben sadece bir futbolseverim işin tekniğini taktiğini iyi bildiğimi filan iddia edemem sadece kendi kafamda oluşturduğum İspanya senaryolarını paylaşayım.

Senaryo 1 : 4-1-4-1

Beni en fazla ikna eden senaryo oldu. Böylece çok sevdiğim müthiş iki yenetek D.Silva ve Fabregas da kadroya dahil oluyor. D.Silva'nın asıl yeri sol taraf ama sağda da oynayabiliyor ki Aragones de oynattı. Ayrıca bu sezon harika bir grafik çizen Pedro da Silva'nın yerine oynatılabilir ki ben değişmeli bu ikisini oynatırdım. Bu sistemde Senna'nın rolü X.Alonso'da. Torres'i göremiyoruz ama onunda formsuz olduğunu görüyoruz çok da zorlamaya gerek yok, sonradan oyuna alırım ;)

Senaryo 2 : 4-4-2

Torres'e kadroyu açan sistem. Bunda da Iniesta yine daha etkili olabileceği yerde oynuyor ve Fabregas var.

Senaryo 3 : 4-3-3

Bu da değişik bir kurgu. Hangisi daha iyi, sizce nasıl olmalı?

29.06.2010

İspanya 1 - Portekiz 0


Turnuvanın bir numaralı favorisi dediğim İspanya zor da olsa Portekiz'i geçmeyi başardı. Özellikle ilk yarıda Portekiz, İspanya'ya oynayacak alan bırakmadı. Topu alan İspanyolun etrafı, anında kuşanırdı. Bu yüzden pas tercihlerinde sık sık hatalar oluyordu veya geriye dönülüyordu. İkinci yarıda ise Portekiz'in ilerleyen dakikalarda hem yorulması hem de konsantrasyonunu kaybetmesi neticesinde İspanya'nın süper starı ve turnuvanın en formda ismi David Villa skoru belirleyen golü attı. Ramos çok güzel oynadı ama hücuma çok çıkıyor, geriye dönmek zor oluyor ve o taraftan kontra ataklar çok tehlikeli oluyor. Xabi Alonso yine en iyi oynayanlardan biriydi. Xavi ve Iniesta'nın kendi ayarlarında bir futbol ortaya koyduklarını söyleyemem. Ronaldo'nun ters ayağıyla yaptığı şahane artistik pasının hakkını da teslim ederek ismi vardı kendi yoktu diyebiliriz. Fabio Coentrao takımı yenilmesine rağmen çok güzel oynadı. The kid yine golü atamadı ve üzgün çıktı, Paraguay'a fena patlayacağını düşünüyorum, umarım öyle olur.

İspanya 1 - Portekiz 0
Gol : David Villa(63')

Göze Girenler : David Villa, Xabi Alonso, Sergio Ramos, Joan Capdevilla(İspanya), Fabio Coentrao(Portekiz)
Gözden Düşenler : Cristiano Ronaldo, Simao Sabrosa(Portekiz)

28.06.2010

Sıradaki Parça İngilizlere

Benden İngilizlere gelsin.




I used to rule the world
Seas would rise when I gave the word
Now in the morning I sleep alone
Sweep the streets I used to own

I used to roll the dice
Feel the fear in my enemy's eyes
Listen as the crowd would sing
"Now the old king is dead! Long live the king!"

27.06.2010

Almanya 4 - İngiltere 1


Dünya futbolunun iki ağır abisinin karşılaştığı müsabakada baştan sona üstün olan takım Almanya, maçı kazanarak çeyrek finale çıktı. Özellikle ilk yarısı turnuvanın en güzel maçlarından birine sahne oldu. Almanya'nın ilk maçını izlerken müthiş keyif almış, gözümüzün pasını aldı demiştim. Almanlar sadece 10 kişi kaldıkları Sırbistan maçında bir kaza geçirerek maçı kaybettiler, onun dışında en keyif aldığım takım ne Arjantin ne de Brezilya, kesinlikle Almanya. Bundan sonrası için ne olur bilemem ama tam bir takım hüviyetinde ve hiç bir tarafta aksayan bir yönü görünmüyor genel itibari ile. Bunun dışında ayağa paslar, savunma-orta saha-ileri uçtaki oyuncular arasındaki pas trafiği takdire şayan. Örneğin beğendiğimiz takım Arjantin'de bunu göremiyoruz, onlarda da zaman zaman kopukluklar yaşanıyor orta saha ve ileri uçtakiler arasında. Tabi burda Schweinsteiger ve Khedira'nın rolü büyüktür.
Bugünkü Almanya'da tüm takım çok iyiydi sadece Boateng için bunu söylemek zor. Yenilen golde Upson'ı kaçırdı bununla birlikte çoğu topu kıçı ile tutmaya çalıştı, Allah'tan Milner kötüydü. Mesut yine çok iyiydi, bu kadar sakin olması ve heyecan yapmaması bizden ziyade Alman tarafının ağır bastığının göstergesi herhalde. Klose turnuva öncesi kendisini eleştirenleri yine utandırdı, ilk gol tamamen onu çabası ve zorlamasıyla geldi. Müller bu turnuvanın en büyük yıldızlarından biri, yine maça damgasını vurdu. Schweinsteiger işçi arı gibi çalıştı Khedira ile birlikte. Bir de savunmanın bel kemiği Friedrich. İngilizler de ise kaleci zaten sıkıntı, üstüne defans da kötü olunca dört gol yediklerine şükretsinler. Gomez bir pozisyonda kaleci ile karşı karşıya kalacaktı ki mal gibi durup geriye döndü, yoksa tarihi bir fark olacaktı. Savunmanın dışında Milner berbattı, kötü bile demiyorum. Benim anlamadığım Joe Cole varken bu adama bu kadar sabredilmesi, bunu Domenech yaparsa hadi yine kabul. Upson sadece attığı golde iyiydi, onun dışında yenilen gollerde hatada boşrölü çekti.


Maç 2-1 iken Lampard'ın kale çizgisini geçen harika şutunun hakemler tarafından görülmemesi ise kaderin cilvesi, 44 yıl önce Hurst'un tartışılan golünü dengelesin. O zamanki gol İngilizleri kupaya götürmüştü Almanlar karşısında. İkinci yarıda Lampard yine harika bir serbest vuruşu kullandı ama top direkte patladı. Bu gol olsaydı maç daha bir heyecanlı olacaktı. Sonuç itibari ile Almanlar güzel oyunlarıyla hakederek turu geçtiler, Almanların performansı çizgiyi geçen şutun gölgesinde kalmamalı.


Almanya 4 - İngiltere 1
Goller : Miroslav Klose(20'), Lukas Podolski(32'), Thomas Müller(67', 71')
Matthew Upson(37')

Göze Girenler :Müller, Klose, Schweinsteiger, Mesut
Gözden Düşenler :Glen Johnson, Upson, Milner, Barry(İngiltere),Boateng, Gomez(Almanya)

DK 2010 16. Gün

Uruguay ilk maç olan Fransa maçının ardından Cavani ile beraber üçlü gezgin santrafora döndüğünden beri daha güzel top oynuyor. Hepsi teknik, hızlı ve hücum etmeyi bilirken sahada sürekli dolaşarak çok etkili bir hücum gücü oluşturuyor. Orta saha eksiğini de yine geriye gelip top alan bu adamlar kapatıyor. İlk gol Forlan’ın ikinci gol ise Suarez’in farkıyla geldi. Böyle hücum oyuncularınız varsa umut her zaman vardır.

Maç ilk yarıda bir süre durulsa da ikinci yarısı çok yüksek bir tempo ve fiziki mücadele içerisindeydi. İzleyenlerin zevk aldığını düşünüyorum. Güney Kore golünü bulana kadar ikinci yarıda Uruguay’ı baskı altında tutsa da buna daha çok Uruguay’ın izin verdiği sonraki baskılarıyla ortaya çıktı. Sonunda iyi olan takım kazandı bence. Uruguay’ın yarı final yolu açık, final de çok büyük sürpriz olmaz bence.

ABD fizik gücü sağlam bir takım ama Gana onlara da fark atmayı başardı. Yine Ganalı topçular dan dun vurdular ama onlardan bir tanesi maçın başında içeri girince bu kez işe yaramış oldu. ABD bence yeterli cevabı veremedi her ne kadar golü bulsalar da. ABD’yi destekliyordum ama uzatmada Gyan’ın yediği sapasağlam omuza rağmen düşmeden devam edip attığı gol “yürü be Gana” dememe sebep oldu. Severim mücadeleci/delikanlı futbolcuları. Ama Uruguay bunları eler diyorum.

Gana 2 - ABD 1


Fizik gücü yüksek, tempolu bir mücadele oldu. Maçı baştan sona düşününce, daha iyi organize olan, daha güzel oynayan taraf Gana'ydı ve maçı aldılar. Böylece bir alttaki tahmin postundan ilk fireyi verdik. Tim Howard ilk golde hatalıydı, rakibi Kingson ise harikaydı. Altidore'u hiç beğenmedim, tamam çok koştu mücadele etti ama çok gereksiz top kayıpları da yaptı, topu ezdi çoğu zaman. Gana'da ise nasıl bir nefes varsa hiç pes etmiyorlar, topun olduğu yerde anında bir sürü oyuncuları toplanıyor ve oynanacak alan bırakmadılar ABD'ye. Hele bir ara ekranın köşesinden beliren, çita gibi koşan 7 numaralı Inkoom, arkadaş bu adamda nasıl nefes varsa sahanın bir ucundan diğer ucuna kadar durmadan koşuyordu. Hatta ben topu takip etmeyi bırakıp bu adama dikkat kesildim. O kadar hızlı ki, ilk farkettiğimde kameranın önünden böcek geçiyor zannettim yeminle, tabi öyle bir açıdan uzaktan belirerek yakınlaşmıştı. Bir de maçı izlerken "ulan şu Donovan bana birini hatırlatıyor ama" diye düşünürken, sonra Iniesta aklıma geldi, sanki andırıyor.

Gana 2 - ABD 1
Goller : Prince Boateng(5'),Asamoah Gyan(93'), Landon Donovan(62' pen.)

Göze Girenler :Kingson, Gyan, Boateng(Gana), Dempsey(ABD)
Gözden Düşenler :Altidore, Donovan(ABD)

26.06.2010

Dünya Kupası Tahminlerim #2


Grup maçları dün itibariyle bitti. Gruplardan önce tahmin etmiştik ve an itibariyle çuvalladık. Tabi oradaki grup tahminleri önemli, sonrasına grup maçlarından sonra daha sağlıklı bakabileceğimizi söylemiştim. Maçların çoğunu izleyemedim ne yazık ki zaten mümkün de değildi ama izlediğim ve özet görüntülerinden takip ettiğim kadarıyla hem tahminleri hem de grupları değerlendirelim.



A Grubu : Fransa’nın birinci sırada Uruguay’ın ikinci sırada çıkacağını iddia etmiştim. Tabi söz konusu Fransa olduğundan “sonuncu olsa da şaşırmam” sözünde hepimiz mutabık kaldık ve sonuncu oldu. Kağıt üstünde Fransa’nın kadrosu bu kupayı kaldırabilecek kapasitede görünüyor ama işte kağıt üstüyle bitmiyor tabi. Takım dediğin basiretli olacak, takım olacak ve takımı bir arada tutacak, kenetlenmesini sağlayabilecek bir teknik adama sahip olacak. Fransa’da bunların hiçbiri yoktu. Raymond Domenech ile bu kupaya gelmek en baştan bir hataydı, ne futbolcuların sevdiği – güvendiği biri ne de yaptıkları ile yapacaklarının teminatını verebilecek kapasiteydi. Fransa’da en sevdiğim hatta dünya futbolunda en sevdiğim futbolculardan biri olan Henry’ nin oynatılmaması büyük bir hataydı bence. Zira çoğu kişi Fransa’nın Zidane sonrası sahada bir lider eksikliğinden yakınıyordu ve Henry bunu çok iyi yapabilirdi. Bununla birlikte Barcelona’da yedek kaldı, oynamadı diye oynatmamak da basiretsizlikten başka bir şey değildir, Henry her şeye rağmen harika bir oyuncu ve Brezilya dahil her takımda ilk 11 oynatılabilir kanaatimce. Gelelim Uruguay’a, gruptan çıkacağını zaten öngörmüştük onlar daha fazlasını yaparak yenilmeden lider olarak çıktılar. Çok iyi bir liderleri var ve kaliteli kadroları ile umarım daha da ilerler. Fransa olmayınca Meksika ve Güney Afrika takımlarından biri ikinci olarak çıkacaktı ve bunlardan daha güçlü olan Meksika averajla grubu ikinci sırada tamamladı.

A Grubundan 2’de 1 yaptık.


B Grubu : Arjantin ve Yunanistan’ın çıkacağını tahmin etmiştim. Arjantin şaşırtmadı ve tüm maçları kazanarak gruptan lider olarak çıktı. Arjantin orta sahada çok sos verir diye düşünüyordum, nispeten öyle oldu ama Veron bu yaşına rağmen takdir edilesi bir futbol ortaya koydu bence. Her ne kadar dünya futbolunun göz bebeği Messi’ye gözler çevrilse de Veron tam bir liderlik yapıyor ve Barca’daki Xavi’nin rolünü üstlenmiş durumda(tabiî ki Xavi kadar iyi değil), Maxi Rodriguez’i beğenmedim ve hala keşke bu oyuncu yerine Cambiasso alınsaydı diyorum. Bununla birlikte Di Maria’dan çok şey bekliyordum ama ne yazık ki şimdiye dek çok da iyi değildi. Çok fazla şans göremese de az sürede kaliteli kumaşını hissettiren Javier Pastore harika bir oyuncu ve keşke bu oyuncuyu Türkiye’ye biri getirebilmeyi başarsaydı diyorum, tam anlamıyla kadife ayaklara sahip :) Arjantin’in savunması ağır bence, Demichelis en iyi savunmacıları ama büyük kıçını kaldırmakta zorlanıyor ve seri bir forvet fena yapabilir.
Yunanistan ikinci olur dedim ama bunda diğer takımlara çok fazla güvenmeyişim ve doğrusu çok fazla tanımam etkili oldu, yoksa Yunanistan Karamurat’ın dediği gibi kendi taraftarından başka nerdeyse hiçbir futbolseverin sevmediği karakterde bir takım. Güney Kore grubun diğer takımları içerisindeki en iyi takımdı ve ikinci olarak çıkmayı başardılar. Kore takımında en fazla beğendiğim oyuncu Monaco’lu Chu Young Park oldu.

B Grubu 2’de 1.



C Grubu : Bu grupta İngiltere ve ABD’nin çıkacağını tahmin etmiştim.Yanılmadım ama açıkçası maçları izledikten sonra yanılmayı isterdim ve keşke İngilizler yerine Slovenya çıkabilseydi. İlk iki maçta fırtına gibi esen Slovenya son maçta ne yazık ki İngiltere’ye boyun eğdi. İkinci maçta ABD’ye 2-0’dan 2-2’ye maçı getirmeleri ise yazık oldu. Tabi tecrübe burada çok önemliydi, hele hele 2-1’den sonra biraz daha diş sıkabilseydiler bugün yola devam ediyor olacaklardı. Gruptan lider olarak çıkan ABD bu sonuçla sürpriz yapmadı ve hakkettiler bence. ABD pes etmeyen savaşçı ve fizik gücü yüksek bir takım. Bu takımda daha da yol alır ve sürpriz de yapabilirler. İngiltere’nin birinci olarak çıkmasını iddia ederken bunda Capello’nun büyük etkisi oldu bende bunu itiraf edeyim. Ama İngilizler ilk iki maçtan sonra tam bir hayal kırıklığıydı, son maçta artık bitti onlar için filan diye düşünürken yine bizi şaşırtarak diğer maçlardan çok daha farklı güzel sayılabilecek bir oyunla Slovenya’yı yendiler. İngilizlerin kötü olmasında dünyanın en iyi hücum oyuncularından biri olan ve bu sene M.United’da sakatlanana kadar harika bir sezon geçiren Rooney’in formsuzluğu çok etkili oldu bence. Ama İngilizler ilerledikçe güzelleşecekmiş gibi bir his verdiler bana, bu yüzden turnuvanın devamında yine de umutluyum. Yoksa bu futbolla yol tıkalı onlar için.

C Grubu 2’de 2.


D Grubu : En büyük süprizi burada yaşadım diyebilirim. Sırbistan ve Almanya’nın gruptan çıkacağını tahmin etmiştim. Sırplara o kadar çok güveniyordum ki lider olarak çıkarlar diyordum, tam anlamıyla fiyasko oldu. Sırplar turp gibi takım, yek vücut olmuş gibiydi ama ne olduysa kupada berbattılar. Son maçta hala bir şansları vardı ve maçın başında girdikleri pozisyonları değerlendirebilseydiler yola devam ediyor olabileceklerdi ama onu da başaramadılar ve sonuncu oldular. Sırplar için diyebileceğim tek şey : berbattılar ve eve dönmeyi gönül rahatlığıyla hakkettiler. Avustralya ve Gana’dan ben Avustralya derdim şahsen. Ama Almanya maçında şamarı yiyince doğrulmaları zor oldu yoksa grupta ikinci olarak çıkardılar. Dünya kupasının en çoşkulu ve istekli taraftarı da Avustralya taraftarıydı bu da dipnotumuz olsun. Gana takımı fizik gücü yüksek ve deli dana gibi koşan bir takım. Yine Karamurat’ın dediği gibi ne zaman şut çekmeleri gerektiğini bilmiyorlar. Ömer Üründül’ün Gana maçlarında en fazla tekrarladığı cümleydi bu ayrıca. Ulan o kadar güzel gelmişsin kalenin önüne kadar, yanındaki arkadaşına versen gol olması işten bile değil ama önümde adam var, çaprazdayım, kaleci kapatmış, b*k gibi şut çekiyorum demeden utanmadan kaleye şut çekiyorsun. Gelelim grup lideri Almanya’ya, kupaya fırtına gibi başladılar sonrasında Sırbistan’a haksız bir kırmızı karttan sonra yenildiler. İlk maçtan sonra Almanya’yı göğe çıkaranlar ikinci maçtan sonra fos dediler, hiç de öyle değil bence. Almanya iyi bir takım, çok genç olmaları bir handikap olabilir. Mesut ilk maçtaki oyununu oynayabilse yarı finale kadar rahat gelirler ama sonraki maçlarda çok güzel bir gol atmasına rağmen çok iyi değildi Mesut. Umarım İngiltere maçında en iyi performanslarını sahaya yansıtabilmeyi başarabilirler.

D Grubu 2’de 1.


E Grubu : Hollanda, Kamerun çıkar demiştim. Hollanda’da emindim ama Kamerun’u seçerken çok zorlanmıştım Danimarka da olabilir diye. Futbol güzelliğini gösterip ne Kamerun ne de Danimarka dedi bu takım Japonya olmalıydı. Klasik olacak belki ama “total” kelimesi denince aklımıza yuvarlak yuvarlak portakallar geliyor anında. Ama Hollanda bu söylemden çok uzakta ve bir başka blogda da dendiği gibi total defans dersini veriyor gibiler. Her zaman tuttuğum takımlardan biridir ve sempatik gelir bana portakallar. Ne kadar sıkıcı olsalar olsun severim ben onları, umarım Robben’le cilalanıp şaha kalkarlar. Japonya’ yı tek kelimeyle özetlersek “disiplin” derim. Bu adamlar her işte böyleler. Helal olsun ne diyeyim.

E Grubu 2’de 1.


F Grubu : Bu grupta Azzuriler tüm dünyayı şaşırttı. Son kupanın sahibi çok da aham şaham olmayan bir grupta sonuncu oldu. İtalya Yunanistan gibi değil elbette ama neredeyse onlar kadar sıkıcı. Del Piero, Totti gibi oyuncuları olmayınca da çekilir gibi değil. Bu yüzden Fransızların elenmesinden daha çok sevindim. Paraguay’ın çıkacağını tahmin etmiştim. Elemelerde de iyidiler. E İtalya olmayınca da yerini Slovakya aldı haliyle.

F Grubu 2’de 1.


G Grubu : Bu grubu tahmin etmek çok zor değildi, üstüne Drogba’nın sakatlığı olunca gönül rahatlığıyla Brezilya ve Portekiz demiştim. Fildişi Sahili çok iyi takımlar ama Portekiz maçını almaları gerekiyordu, o olmayınca da K.Kore’yi farklı yenip grupta çıkmayı garantilemiş ve sakat Elano’suz ve kart cezalısı Kaka’sız Brezilya’nın Portekiz’i yenmelerine umut bağladılar ama olmadı. Kuzey Kore ise kupaya katılan en zayıf takımdı. Önceki turnuvaların Suudi Arabistan’ıydı. Hatta bu durumu değerlendirerek gol kralı bu gruptan çıkar diyordum ama Brezilya yavşakça oynadığı maçta zar zor yendi neredeyse. Portekiz iyi fark attı ama golleri kardeş payı paylaştılar.

G grubu 2’de 2.



H Grubu : Bu grup ölüm grubuydu bence. Çıkamayan İsviçre’yi diğer hangi gruba koysan rahatlıkla çıkar sadece G grubu için bunu iddia etmek biraz zor olabilir. İspanya ve İsviçre çıkar bu gruptan diyordum. İsviçre ile başlayalım. İsviçre çıkar derken bu kupadaki en iyi teknik adam onlarda olduğu için dedim. Daha önce de dediğim gibi teknik adam faktörü benim için çok önemli. Yoksa Güney Amerika’nın ikincisi Şili’nin farkındaydım. Zaten üçüncü olan Paraguay grubundan çıkar da Şili gruptan çıkamayacaksa böyle bir nedenden olamıyacaktı. İsviçre çok sağlam defans yapan bir takım dememe gerek bile yok, tüm dünya zaten biliyor. Ayrıca her mevkide çok sağlam bir duruşları var ve hiçbir tarafı daha fazla öne çıkmıyor tam bir takım. Kenarda da dünyanın en iyi teknik adamlarından biri, Ottmar Hitzfeld var. Turnuvanın en büyük favorisi İspanya’yı yenerek grubu çok sükseli bir başlangıç yaptılar. Sonrasında ikinci maçta 10 kişi kaldıkları oyunda Şili’ye yenildiler, bu maçta son dakika Eren’in kaçırdığı bir pozisyon vardı o gol olsa bugün farklı konuşuyor olacaktık. Son maçta Honduras’ı yenerek çıkarlar diye düşünüyordum, maçı İspanya-Şili maçından dolayı izleyemedim ama 0-0 benim için hayal kırıklığı oldu. Honduras çok dirençli bir takım bu zaten belliydi, ama yine de en az 2 farkla yeneceklerini düşünüyordum, olmadı. Eren’in, Hakan’ın, Gökhan’ın oynadığı İsviçre’nin elenmesine üzüldüm. Şili turnuvanın en cesur takımı. Öyle ki dünkü maçta beraberlik bile kendilerine yeterken dünyanın en iyi takımı olarak kabul edilen ve mutlaka kazanması gereken İspanya’ya karşı 3 defansla oynayıp önden basmak çılgınca bir cesaret ister. Şili işi gücü futbol olmuş, okul dönüşünde çantayı eve fırlattıkları gibi akşama kadar yağmur çamur demeden futbol oynayan mahallenin yüzü güneşten yanmış piskopatlarını hatırlattı bana. Bu adamlar yenilgiyi asla kendilerine yediremezlerdi ve gerekirse tekme tokat girerlerdi. Bu kadar hırslı bir takım ve kesinlikle çok iyi takım, ikinci turda en fazla merak ettiğim maç onların maçı. İspanya ise her ne kadar EURO 2008’deki kadar güzel futbol oynamasalar da hala benim 1 numaralı favorim. Yahu hangi takımda Fabregas ve David Silva yedekte kalabilir ki. Ayrıca Busquets’e de haksızlık ediliyor bence, gayet de güzel oynuyor.

H Grubu 2’de 1.

Gelelim tahminlere.

Uruguay – Güney Kore (Uruguay)
ABD – Gana (ABD)
Almanya – İngiltere(en zor tahmin ama gönülden geçeni söyleyeyim Almanya)
Arjantin - Meksika (Arjantin)
Hollanda - Slovakya(Hollanda)
Brezilya - Şili(en fazla merak ettiğim maç, Brezilya diyorum)
Paraguay - Japonya(Paraguay)
İspanya - Portekiz(İspanya)

Dünya Kupası Tahminlerim #1

2010 DK || Gruplardın Ardından

Aklıma gelenler kısa kısa...

* 4 milyon nüfuslu ve halkının büyük çoğunluğunun rugby ile uğraştığı bir ülkenin Dünya Kupası’na katılmasını elemelerdeki Asya beşincisinin çapsızlığına bağlamıştım. Ama aldıkları iç galibiyetle öyle olmadıklarını gösterdiler. İsimsiz 11 fizikli adam sisteme çok bağlı oynayınca bir sürü teknik adamın farkını önledi. Özellikle futbolcuda ilk tekniğe bakan bizler için ibretlik bir ders.

* Geçen yılın iki finalistinin gruplarda rezalet top oynamaları ön elemelerde izleyenler için pek sürpriz o lmasa da oldukça garip. Hadi Fransa’da çok şey değişti ama İtalya’nınki akıl alır gibi değil.

* Arjantin beklenenden iyi gidiyor kesinlikle. Taktik yetersizlikleri çok ama kenardaki karizması ve motivasyonu az bir şey değil demek ki.

* Grupların en iyi top oynayan takımlarından Güney Kore’nin önü yarı finale kadar açık. Onlar çıkamazsa çıkan Uruguay, ABD ya da Gana olacak. Biraz şans ile sürpriz bir finalist görebiliriz. Uruguay çok uzun bir aradan sonra kupayı dahi kaldırabilir. Kim bilir?

* Yunanistan’da bir devir kapandı. 2004’te nefret edeni çok olduğundan üzüleni de pek yoktur şimdi.

* Kupaya oldukça iddialı gelen İngiltere’nin bu futbolunun ardından üst turları görmesi çok zor.

* Elemelerin başarılı takımı Sırbistan çok sıradanlaştı ve gitti. Kazandıkları Almanya maçı da kırmızı kart sayesinde geldi.

* Gana atakların nasıl içine edilirin dersini verdi. Şut nerede çekilmez, pas nerede verilmez öğrenmek lazımsa Gana’ya bakıp tersini yapmak lazım. ABD döver bunları.

* Kuzey Kore sağolsun bize bir maçta 7 gol izletti. Teşekkür ederiz J

* Ne Brezilya ne de Portekiz bekleneni verdi şimdiye kadar. İspanya da Euro 2008’deki değil.

* Güney Amerika 5'te 5 yaparken Afrika 6'da 1 ile baya geride. Avrupa ise son 16'ya 13'te 6 sokarak geleneğe göre baya gerilerde kaldı.

25.06.2010

Daisy

Karmaşık bir ortamda devam eden karmaşık bir aşk hikayesi. Daisy. Amsterdam’da bir ressam, bir kiralık katil ve bir polis üçgeninde cereyan ediyor Kore yapımı filmimiz. Orijinal My Sassy Girl’ün çılgın kızı Gianna Gun bu filmde pek bir dingin ve bir o kadar da sempatik. Kiralık katil rolünün hakkı verilmiş ayrıca. Oldukça güzel, güzel olduğu kadar da karışık bir hikaye sahip. Yanlış anlamalarla bezenerek iyice karıştırılmış. Her önemli şeyin filmin sonunda olması zorunluluğunu hissetmeyen Kore Sineması yine kendini gösteriyor.

Hollywood’un aktrislerinin meraklısı değilimdir. Zira kadın bedenin fazla teşhir edilmesi ve değersizleştirilmesinden hazzetmem. Arzu ile kalbin çatışmasından tam eğlence veya huzur değil, karmaşa hissediyorum. Kore insana saygının daha fazla olduğu bir yer ve oradaki aktrisler de haliyle toplam olarak sempatik gelebiliyor. Bundan neden bahsettim: ‘Sırf Gianna Jun için bile izlenebilir’ diyecekken yanlış anlaşılmamak için.

22.06.2010

Once Upon A Time In America

3 buçuk saatten uzun süren bir film. Bu insanın gözünü korkuttuğundan başlamakta zorlandım filme. İleri attım sürekli zor bir işmişçesine. Neyse oturup izleyince filmlerin kırpılma öncesi şekli gibiydi. Sahneler gereksiz o kadar uzatılmıştı ki… O sorunu bir yere koyalım. Filmin kurgusu çok güzel, farklı zamanlardaki git-geller iyi yerleştirilmiş. Bu filme çekiyor ama senaryo yeterince tatmin edici değil, en azından bir kısmı.

Çocukluktan kirli işlere bulaşmış adamların hikayesi. Yaptıkları işler de aynı şekilde kirli. Onun için ana karakterlere sempati duymak pek mümkün değil. Ben duymadım mesela. Duyan da kendini yargılasın J Müzikleriyle insanı içine çekiyor ama melodiler duyumla uyumlu mu gerçekten, tartışılır. Geniş bir zamanda, geyik yaparak birden fazla kişi olarak izlenince tatlı olabilir. Yalnız izlemeyin ama, çok bayabilir beklemek.

DK 201011.Gün

Gün oldukça ilginç bir maçla başladı. İlk yarısında futbol maçı, ikinci yarısında şov vardı. İki taraf da hücum futbolunu tercih ediyordu öncelikli olarak. Portekiz yine kanatlardan yetenkli adamları ile gelmeye çalışıyordu. İçeriye arkadan koşular yapan orta saha oyuncuları önem kazanıyordu ki bunu yapmaya başlayan Meireles önce golü attı. İlk yarının kalan kısmı da benzer aksiyonlarla geçti. Kuzey Kore’nin önceliği aynı şekilde hiç defans olmadı.

Her iki takım hücum oynarken daha yetenekli olan ve hücum alternatifleri çok olan Portekiz ikinciyi atınca, Kuzey Kore de defans güvenliğini artırmak yerine gol bulmaya çalışınca eğlenceli goller serisi gelmeye başladı. Zaten olaydaki ilginçlik Ronaldo’nun attığı altıncı golde kendini belli etti. Topu kaleye yollarken Ronaldo’nun net bir şekilde ‘fuck’ demesi gol atan bir oyuncunu vereceği tepki değildi herhalde. Kuzey Kore’nin kupaya renk getirdiği kesin. Fildişi’ne de güle güle. Artık son maçta Portekiz ve Brezilya İspanya ile eşleşmemek için taktik yaparlar mı? Neden olmasın.

Şilili futbolcular bana kalırsa Portekizliler kadar yetenekli ama futbol aklı çok geride. Hemen yanında, ya da uygun pas açısında ve daha müsait pozisyonda olan arkadaşlarına çok geç topu aktarıyorlar ya da bunu yapmayıp anlamsız çalımlara giriyorlar. Bu da hileyle bir çok mümkün pozisyonun eriyip gitmesine sebep oluyor. Güney Amarika futbolunu karakterinden olsa gerek hızlı oyunun, yani topu hızlı koşturmanın önemini pek kavrayamamışlar gibi. Bunlara rağmen İsviçre’nin gördüğü erken kırmızı kart hesapları bozdu ve Şili rahat diyebileceğimiz bir galibiyet aldı. Farkı kaçırdılar. Önemli olması muhtemel olan averajı da.

İspanya beklendiği gibi çok rahat kazandı. Bulduğunun da azını attı. Çok söylenecek şey yok bence ama ben Del Bosque’nin iyi bir seçici olduğunu düşünmüyorum. Navas’ı sahaya sürmesi İspanya’yı yan toplara çok bağlıyor. Hep düşündüğüm şey İspanya’nın karakterinin asla yan top olmadığı. Aragones belki müdahale etme zaafı olan bir adamdı ama sahaya sürdüğü on bir hep iyi seçilmiş ve yerleştirilmiş olurdo. Konfederasyonlar Kupası’nda Riera, burada Navas ve Busqets. Yanlış bence.

Grupta ufukta görünen ise Şili, İsviçre ve İspanya arasında üçlü averaj uygulanması. İspanya kazanması durumunda otomatik olarak Şili’nin önüne çıkıyor. İsviçre’ye de iki fark yetecek gibi. Şili’ye iki galibiyete rağmen yazık olacak gibi duruyor. Ya da sürpriz bir şekilde İspanya kupaya veda edecek. Çoğu grupta düğüm var. Bakalım nasıl açılacak.

19.06.2010

12 Angry Men

1957 yapımı siyah-beyaz bir mahkeme filmi. Film, mahkeme sürecinin tamalanmasının ardından idam cezası hemen hemen kesinleşmiş 18 yaşında genç bir adamın hükmünü vermek üzere toplanan 12 adamın/jürinin hikayesini anlatıyor. Bizde jüri sistemi olmadığından farklı olsa da anlaşılmada bir zorluk söz konusu değil. Oturup tartışıyorlar bildiğimiz şekilde nihayetinde. Baştaki kısa girişten sonra geri kalan kısmın tamamı tek bir odada, toplantının yapıldığı yerde geçiyor. İnsanların kısa sürede iç yüzlerinin, gizli duygularının ortaya çıktığı; yaptıkları fikri dönüşümleri çok güzel anlatıyor. Kimilerinin çok küçük bir şeyi bu derece hayati bir meselenin önünde görmesine şaşırırken, başkalarının önyargıları karşısında hayrete düşebiliyorsunuz. IMDB’de 7. Sırada yer alıyormuş. Eski filmleri izlemekte zorlandığımdan bu filmi şimdiye kadar dikkate almamıştım galiba ama iyi ki izlemişim diyorum.

17.06.2010

DK 2010 7.Gün || Arjantin:4 Güney Kore:1


Futbol ilginç oyun. Higuain neredeyse hiçbir şey oynamadığı maçta neredeyse gol krallığını güvence altına alacak hale geldi. Gollerinin tamamı neredeyse sadece topu kaleye dürterek geldi. Gerçi santrafor olmak doğru zamanda doğru yerde olmaksa o kadar da haksızlık etmemeliyiz belki. Yine Messi kendini çok zorlamadığı bir maçta maçın kopartılmasında en büyük etken oldu. 2-1 den sonra oyun riske girdiğinde Arsenal’e attığı golün benzeri burada Higuain’e asist oldu. Messi’yi durdurmak için çok kişiyle savunulduğunda bu kez diğerleri boşta kalıyor ve gol kolaylaşabiliyor. Messi sağ kenarda başladığı futbol kariyerinde ortaya doğru kaymaya devam ediyordu. Bu Dünya Kupası’ndan itibaren milli takımda tamamen bildiğimiz 10 numara yani serbest adama dönüştü. Tabi ki Maradona’nın bizim gibi onda kendisini görmesinin etkisi vardır. Onu serbest izlemek daha zevkli, zira oynadığı futbol bölgeden bağımsız. Her tarafa rahat çalım atabildiğinden ve serbest oynadığında markajdan daha kolay çıkabildiğinden bu çok daha anlamlı.

Arjantin çok hücumcu bir kadroyla sahadaydı. Orta üçlünün iki ismi Maxi Rodriguez ve Di Maria oldukça ofansif oyuncular. Buna rağmen Arjantin sıkıntı yaşamadı diyebiliriz, çünkü Güney Kore’nin bu maçtan puan alacağına inancı olmadığı belliydi. İkinci yarının başında bir an olur mu dedilerse de olacağı yoktu. Maç 2-0 olduğunda henüz ilk yarı bitmemişken Arjantin’in aldık maçı zaten top çevirelim havası ilginçti. Sonunda da Demichelis antrenmanda pas verdiğinden sanmasından olsa gerek golü yedirdi.

Arjantin liderliği aldı sayılır. Güney Kore bugünkü silikliğine rağmen bırakmaz ikinciliği. Çünkü zaten planlarında bu maça ‘sıfır’ puan yazdıkları belliydi.

16.06.2010

DK 2010 6.Gün || İspanya:0 İsviçre:1

İspanya-İsviçre maçı turnuvanın harika maçlarından biri oldu. İspanya’nın ilk 11’ine hafiften burnumu çeviridm açıkçası. Tek defansif orta saha ile Torres, Villa, Silva, Iniesta,Xavi ve Fabregas altılısından beşinin sahada yer alması gerektiğini düşünüyorum. İşin sakatlık kısmını tam bilemediğimden geçelim orayı yine de. Torres girdikten sonra sakatlık emaresi göstermemiş olsa da.

Maçın geneli yine beklendiği şekilde geçti ve ilk düdükten itibaren top İspanya’da kaldı. Çok güzel top çevirdiler ama pozisyon kısırlığına çare olamadılar ilk yarı boyunca. Tek net pozisyon Pique ile kazanıldı ve yine bizi kale önünde heyecanlandıran stoper olma özelliğini sürdürdü. Abartmadan söylüyorum, bu adamı getir Galatasaray’a forvet yap, itiraz edersem bilmem ne olayım J Sağ kanat ilk yarıda neredeyse tamamen Ramos’a bırakılmıştı. Hücumcu orta sahalar orta ve solu idare ettiler. Ancak Silva’nın bu maçta çizdiği vasat performans pozisyon bulunmamasının etkenlerinden biriydi.

Maç boyunca çekilen şutların çoğunu gökyüzüne gitmesi toptan şüphelendiriyor. Tamam Iniesta iyi bir şutör değil ama bu kadar şutu üst üste isabetsiz çekecek adam da değil. Xabi’nin direğe çarpıp geri dönen şutu üzdü elbette. Bitiricilik meselesine gelirsek, toplamda Torres ve Villa’nın buldukları pozisyonlarda güzel vuruşlar çıkaramadıklarını da ayrıca belirtmek gerek.

İkinci yarıya İspanya hızlı girdi ama yine Silva’nın kötü bir şutunun ardından Eren’in yeteneğiyle gelen gol İsviçre’yi öne geçirdi. Ardından gelen Pedro ve Navas değişiklikleri İspanya adına hareket getirse de bu biraz göz boyayıcıydı. Çünkü önceden sağ kanadı zaten yeterince iyi kullanan Ramos’u etkisiz hale getirmesinin yanı sıra neredeyse bütün İspanya ataklarını sağdan Navas’ın yapacağı ortalara bıraktı ki Konfederasyonlar Kupası’nda Del Bosque’ye yaptığım eleştiriler de bunun üzerineydi. Sizin farklılığınız oyuncuların pas ve teknik üstünlükleri. Hiçbir zaman hava topu olmadı. Neden ısrarla bu tekrarlanıyor anlamış değilim açıkçası. Ayrıca İspanya’da dikkatimi çeken, Navas girmeden önce kanada inen oyuncuların topu bilinçli bir şekilde geriye yani yaya ya da penaltı noktası üzerine çıkarmasına rağmen ceza alanındaki oyuncuların oraya hareketlenmemeleriydi.

İsviçre çok güzel savunma yaptı. Orta saha oyuncularının ceza alanına topla girmelerine neredeyse hiç izin vermeyince Villa çok yalnız kaldı Torres girene kadar. Zaten Torres girdikten sonra çoğunlukla iş kanat ortalarına kalınca hava toplarında İsviçre’nin geride kalması pek olağan değildi. Gökhan İnler orta sahada hem kontra hücuma çıkışlarda hem de savunmada çok önemli katkılar verdi. Kaptanlık pazubandı da ondaydı. Yine Eren hem atılan golde hem de direğe vurduğu topta yaptığı slalomuyla kalitesini ortaya koydu. İspanya’ya karşı doğru oyunuyla üç puan alan İsviçre grubu karıştırdı ve ikinci turda muhtemel bir İspanya-Brezilya kapışmasının önünü açmış oldu.

İlk maçlarda izlediğimiz Mesur Özil, Gökhan İnler, Eren Derdiyok ve izlemesek de bildiğimiz Serdar Taşçı’yı bir şekilde kazanmış olsaydık ve değerlendirebilecek bir Hoca olsaydı milli takımın başında orada şu an bizim olmamamız için bir sebep yoktu.

DK 2010 5.Gün


Maçtan önce gırla giden Brezilya 4-5 atarın pek gerçekçi olmadığı maç başlayınca anlaşıldı. Güney gibi Kuzey Koreliler de oldukça güzel top oynuyorlar. Topu rakibin hücum bölgesine doğru paslarla çıkarırken sıkıntı yaşamıyorlar ve uzun toplara da ihtiyaç duymuyorlar. En uçtaki adam Jong Tae-Se hem hızı, hem yeteneği hem de futbol aklıyla komple bir hücumcu. Kendine güveni oldukça yüksek ve bu güven takıma yayılmış aynı zamanda. Futbolcular aman karşımızda Brezilya var stresine kapılmış değillerdi. Her ne kadar top çoğunlukla Brezilya’da kalmış olsa da, Koreliler topu ayaklarına aldıklarında baskı hissetmeden işlerini yapmaya çabaladılar.

Brezilya tabii ki geleneksel Brezilya değil. Takımda alıştığımız kadar büyük isimli oyuncuları yok. Ama yine de bir ağırlıkları var sahada. Daha çok hücum eden takımdılar ve özellikle Robinho ile çeşitli atraksiyonlara girdiler. Maicon sağdan ağırlığını hissettirdi. O hissettirdikçe da Elano daha bi silikleşti sanki o tarafta. Sorumluluk alır gibi durmuyordu ama arada fırsatı buldu mu şut çekiyordu. Derken bir güzel bir pas kalecinin yardımıyla gol oldu. Ardından da belki de gizlenmiş görüntüsünün yardımıyla sağda unutuldu ve Robinho’nun pasında temiz vuruşla golü attı. Biz de sevindik tabi iyi paraya satarız diye J Kaka beklenenin altındaydı, yıldız oyuncu isminden uzak bir görüntü sergiledi. Bugünkü Fildişi-Portekiz maçının berabere bitmesi ve ikisinin de pek umut vermemesinden sonra gruptan çıkarken zorlanmayacakları ayrıca belli olmuş oldu.

Fildişi-Portekiz maçı iyi başlayan orta sahada yüksek mücadele ile devam eden bir maç oldu. Zaman zaman sahada sanki fazla oyuncu var gibi gözüküyordu, orta sah o derece kalabalıktı. Ronaldo’nuın maçın başında direkte patlayan şutu umut verse de sonrasında akılda kalıcı bir pozisyon yoktu. Sağlam Drogba olsaydı tek başına bir şeyler üretirdi muhtemelen ama sakat ne yapalım. Portekiz tamamen Ronaldo’ya bağlı bir şekilde gidiyor. Bütün toplar ona gidiyordu neredeyse am yeterli sonuç gelmedi. Euro 2008’de kaybolmuştu Ronaldo, yine öyle olabilir gibi gözüküyor. Kuzey Kore’nin bugünkü performansından sonra iki takımın da işi kolay değil, orası kesin.

Slovakya-Yeni Zelanda? Şimdilik salla gitsin

13.06.2010

DK 2010 3. Gün (Farklı Pencere)

Günün ilk maçını, Cezayir-Slovenya, transit geçtim. Söylenenlerden anlayacağıma göre pişman olmamı gerektirecek bir durum yok ortada. Zaten ikisi de yolcu olacak.

Planlamadığım bir şekilde Sırbistan-Gana maçının ilk yarısı da kaçtı. İkinci yarıyı ise konsantre izlemedim. Ama buraya kadar çok övülen Sırbistan’dan pek eser olmadığı ortadaydı. Bugünkü skorlardan sonra ikincilik için Gana ciddi bir avantaj yakaladı. Muhtemelen bırakmayacaklardır.

Almanya-Avustralya maçına Avustralya iyi başladı. Klasik diyebileceğimiz 4-4-2 ile kanatlardan geldiler birkaç kez ve kalenin iki metre kadar önünden kaçan gol aynı zamanda kaçan trenin de habercisiydi. Ondan sonra ise Mesut Özil sahne almaya başladı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bugün itibariyle turnuvanın Messi ile beraber iki yıldız oyuncusundan biri haline geldi. Hem sağda hem solda hem de ortada alığı topların çoğunu olumlu kullandı. Verdiği pasların hepsinden yetenek ve futbol zekası akıyordu. Arkaya yaptığı koşular hakeza.

Tekrar Almanya takımına dönersek, şu ana kadar oynayan takımlar içerisinde futbolu en düzgün oynayan takımlar. Savunurken de hücum ederken de bir sıkıntıyla karşılaşmadılar. Ne pozisyon verdiler bir karambol hariç ne de pozisyon kısırlığı çektiler. Taktik disiplin, varyasyonlar ve oyun tercihleri harikaydı. 4-0 bile maçı anlatmak için yetersiz bir skor belki. Sezon boyunca eleştirilen Podolski ve Klose milli takımda bir başka oynuyorlar, o kesin. 2006 Dünya Kupası’nda hücumcu olan Schweinsteiger’in 2010’da takımın tek defansif orta saha olması hem ilginç hem de Van Gaal’in yüksek başarısı. Orta saha ve hücumdaki 6 futbolcudan 32’lik Klose hariç en yaşlı oyuncu 25 yaşında. Beklenenin çok üzerinde oynadı Almanya. Yine en az yarı final görürler gibi.

Elbette Avustralya’nın da payı büyüktü bu skorun oluşmasında. Santrfor orijinli bir oyuncular yokken Cahill, Garcia, Emerton ve Culina’nın yapabildikleri topu en fazla kanada indirmek oldu ki sonrası da anlamsız ortalar oldu. Haliyle bir sonuç çıkmadı. Bu hücum oyuncuların aralarında olumlu paslaşmalrı da olmadı ki benze zaten gol atabileceklerine inanmıyorlardı yedikleri ilk golden sonra. Umutsuz toplarla tamamladılar 90 dakikayı. Galatasaray’ın transfer etmek istediği Grella’yı ben fark edemedim sahada. Neill çok ofsayt bozdu ayrıca. Kurtarırsa Kewell kurtarır bu takımı bundan sonra ama zor.

Son olarak Türkçe pek bilmeyen Mesut’un kalecini solundan bıraktığı son anda savunmanın çıkardığı top sonrası net bir şekilde ‘a**na koyayım’ tepkisi ve ceza sahasında kaleciyi geçtikten sonra hafif takılmasına rağmen ikinci sarıyı görmemek için yere düşmemesi beni oldukça güldürdü, belirteyim.

DK 2010 3. Gün


Günün ilk maçı Cezayir-Slovenya maçı kayda değer bir maç değildi deyip blog kaydına geçelim bu notu. Skorunu bilelim yeter Cezayir :0 - Slovenya :1 gol Robert Koren. Maçı izlemedim ama izleyenlerin dediklerine göre ve özet görüntülere göre şu ana kadar ki en vasat maçtı.

Günün ikinci maçı Sırbistan-Gana maçında çok büyük sürpriz oldu benim için. Çünkü turnuva öncesi flaş ekiplerden biri olarak görüyordum Sırpları. Ama gelin görün ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Sırplar ısrarla uzun paslarla atağa kalkmaya çalıştılar ve bunda da başarılı olamadılar. Tabi Gana'nın da hakkını yememek gerek, bildiğin dana gibi koştular. Sahada her bir santiminde basılmadık yer bırakmadılar adeta. Maçta öne çıkanlar Andre Ayew ve Asamoah Giyan dı. Kaleci Kingson da kritik bir anda çok güzel bir kurtarış yaptı.


Gelelim son maç ve şu ana kadar ki izlediğim en güzel maça, Almanya-Avustralya maçına. Almanlara ilk kez çok soru işareti ile yaklaşıyordum. Üstüne Ballack'ın sakatlığı da eklenince grupta ikinci filan olur diye düşünüyordum. Turnuvanın geri kalan maçlarında ne olur bilemem ama Almanlar bugünkü oyunlarıyla turnuvanın en büyük favorisi olduklarını gösterdiler. Ayrıca ne olursa olsun her zaman bir Almanya gerçeği var, her turnuvanın ağır abilerinden, hakkında konuşurken iki düşünüp bir söylemek gerekir. Konuyu daha fazla dağıtmadan maça gelince Almanlar baştan sona üstün oynadı. Şu ana kadarki izlediğim maçlarda orta sahada pek iyi paslaşmalara rastlamamıştım, Arjantin, İngiltere, bugünkü maçta Sırplar ve diğer takımlar orta sahada pas trafiğini iyi kontrol edemediler ve maç bir nevi defans ve ileri uçtaki adamlar arasında geçiyordu. Almanlar bugün sahanın her tarafına çok iyi dağıldılar, paslar yerini buluyordu. Paslaşma ve yardımlaşma üst seviyedeydi. Takımda vasat diyeceğim bir tek oyuncu dahi yok açıkçası. Ama hani iyinin kötüsü desem Khedira derim. Mesut Özil kelimenin tam anlamıyla harika oynadı. Bu adam izlemek müthiş keyif veriyor. Açıkçası bu kadar da iyi olduğunu bilmiyordum, hani "şuraya atsa topu çok iyi olacak" diye içimizden düşünürüz ya, işte Mesut bu düşüncelerin vücut bulmuş hali gibi. Turnuvaya damgasını vuracak gibi, umarım bu güzel futbolunu ve enfes ara paslarını turnuvanın sonuna kadar sürdürür. Onun dışında defanstaki Friedrich'i ve Müller'i çok beğendim. Lahm her zaman ki gibi yorulmaz enerjisiyle harikaydı. Son olarak Klose'ye burun kıvıranlar burnunuz sürtünsün. Ulan herif dünya kupası tarihine geçti golleriyle, biraz da alkışlamayı bilin. Teşekkür ederim panzerler, gözümün pasını aldınız.

Eurovisionsports

Bir web sitesi varmış: Eurovisionsports.tv adında. Dünya Kupası maçları lehal olarak internet üzerinden izlenebiliyor. Spiker sesi vs yok ama oradaki kanallar arasından biri seçilebiliyor. Türkiye'den TRT kapalı ama Ömer Üründül meraklısı da değiliz zaten :) Sitede ayrıca maçların özetleri ile birlikte bazı ekstra videolar da var. Ulaşılabilir TV yoksa o an için fena bir alernatif değil. Eğer televizyon varsa sadece özetler ve ekstra videolar için dahi ziyaret edilebilir.

DK 2010 2. Gün


Dünya Kupası 2. gün hakkında kısa kısa izlenimlerimi paylaşayım. İlk maç Güney Kore-Yunanistan maçıydı. Şahsen bu maçı izlemeyi bile düşünmüyordum, zira ne Kore ne de Yunan takımı ilgimi çekiyordu. İyi ki izlemişim, günün en güzel maçıydı bana göre. Güney Kore de şu ana dek izlediğim en iyi takım oyununu oynuyordu(ABD'nin de hakkını vermek gerekir). G. Kore'de 10 numaralı Chu Young ve kaptan Machester United'lı Ji Sung Park en fazla dikkatimi çeken oyuncular oldu. Yunanistan'da ise pek bir halt yok gibi görünüyor. Tahminlerde çıkar diye düşünüyordum, ama ilk maçlar itibari ile grubun en zayıf halkası olarak görünüyorlar.


Gelelim Arjantin-Nijerya maçına. Bu maçı sabırsızlıkla bekledim. Müthiş bir hücum gücü var. Ama takımın başında Maradona var, dengesizin teki. Daha kadro seçimlerinde yerden yere vuruldu. Zanetti ve Cambiasso 'nun alınmamasına herhalde hiç kimse mantıklı bir açıklama getiremez. Maça gelince, Arjantin çok baskılı başladı ve baskının neticesinde golü de buldu. Maçın başında Messi'nin 2 tane al da atlık pasını günün vasat adamlarından Higuain atamadı. Messi'yi herkes merak ediyordu. Barcelona'da iyi oynuyor da Milli takımda iyi oynamıyor diye eleştiren hatırı sayılır kişi var. Ama Messi dün pasları, çalımları, şutları ile bildiğimiz Messi idi. Bu maç da Messi'yi öyle eleştirenlere kapak olsun. Umarım turnuvanın devamında da aynı performansını sürdürür. 2 gol pozisyonunu ise değerlendiremedi, bunu da belirtelim. Arjantin bana çok da umut vermedi açıkçası. Orta saha çok boş görünüyor. Mascherano ile Veron'un ismini sık sık duyduk, kanatları kırık gibi. İşte tam da burda Zanetti'yi aradı gözler. Defans da çok hata yaptı ki bu da zorlu maçlarda kesinlikle başa iş açacaktır. Maçın en kötüsü Di Maria'ydı bana göre. Nijerya'ya gelince. Bu grupta hiç şans vermediğim takımdı. Yine öyle düşünüyorum, puan alabileceği takım da Yunanistan gibi görünüyor. Kalecisi harikaydı dün. Messi'nin çok iyi şutlarını çok güzel çıkarmayı başardı. Nitekim maçın adamı da o oldu.


Günün son maçı İngiltere-ABD maçına gelelim. Bu maçın skoru lideri belirleyecekti bana göre. ABD'nin son yıllarda futbolda çok geliştiğini tüm dünya görüyor. Zaten her haltta adamlar önde, günümüzün popüler oyunu hatta endüstrisisi futbolu ihmal etmeleri ABD için beklenemezdi de. Maç, Kore maçı gibi çok güzeldi. ABD tam bir takım oyununu yansıtıyor sahaya. Donovan, Altidore, Onyewu, Dempsey gibi güçlü ve iyi oyunculara sahipler. İngiltere'ye gelince. İngilizlerin zaten hep kaleci sorunları vardı. Turnuva öncesinde de İngilizleri bu kaleci sorunundan dolayı favori göstermeyenler vardı. Yoksa takım teknik ekibi ve futbolcuları ile potansiyel şampiyonlardan biri. Kaleci eksikliği bu maçta bariz bir şekilde ortaya çıktı. İngilizlerin yediği golde kaleci Green topu eline alıyor sonra filelere bırakıyor, bu kadar mal bir kaleci. ABD'de kalecinin mallığının farkındaydı ve fırsat bulduğu her an kaleye şut çekmeye çalıştılar. Bunun dışında Heskey'i hiç beğenmedim ve bence Peter Crouch oynamalı onun yerine. Kule gibi adam, hava toplarında etkili, atabildiğini atar atamadığını indirir Rooney de çakar. Ayrıca Joe Cole'a hiç şans tanınmaması da içimi sızlattı :)

Günün maçları böyleydi. Daha birşey söylemek için erken. Takımlar bazen ilk maçta kötü olup sonradan iyi bir hava yakalayabiliyorlar. İkinci maçlarda tablo daha bir netleşir.

12.06.2010

DK 2010 1. Gün


Bugünkü yoğunluktan dolayı açılış maçının sadece sonlarına yetişebildim. Onun için söylenecek tek sözüm vuvuzelanın ne iğrenç bir şey olduğu. Tamam geleneğiniz, özgürsünüz ama bu onun saçma bir şey olduğu gerçeğini değişmez. Çoğumuz eline böyle bir şey aldığında iki dakika şebeklik yapmışızdır ama onu adete çevirsek herhalde bol bol dayak yemiştik. Neyse…

Uruguay-Fransa maçı ise ilginçti. Hep sanki bir şeyler olacakmış gibi geçen ama sonunda hiçbir şeyin olmadığı bir maç oldu. Fransa’nın hücumcuları başına buyruk gözüküyordu. Ribery ve Anelka aldıkları çoğu topta bireysel olarak zorladılar ama özellikle Ribery’nin beklentinin altında kaldığını kabul etmek gerek. Tabi bundaki asıl etken takımı yönetmesi beklenen Gourcuff’un oldukça sıradan kalmasıydı.

Fransa’nın bir benzeri de Uruguay’da vardı. İlerideki Forlan-Suarez ikilisini beslemekten çok uzak bir görüntü çizdi Uruguay orta sahası. Gourcuff gibi Gonzalez de pozisyonunun hakkını veremedi. Gelip topu götürme işi Forlan’a kaldı ama Fransa’nın tecrübeli defans dörtlüsü karşısında pek de şansları yoktu zaten.

En fazla sürprize gebe grup aynı şekilde devam ediyor. Fransa-Uruguay çıkar gibi dursa da henüz bir şey başarmadıklarından o kadar emin olmamak gerek. Messi sahne alacak yarın. Merakla bekliyoruz.

9.06.2010

Biyeolhan geori



Ulan arkadaş bu Koreliler de harbi sağlam film yapıyorlar. Biyeolhan geori nam-ı diğer A Dirty Carnival, 2006 yapımı Kore yapımı mafya konseptli bir film. Okulunu yarıda bırakmak zorunda kalarak aile geçimini üstlenen bir gencin mafya içerisindeki yükselişini konu alıyor. Filmi başından sonuna kadar heyecanla izledim, harika ve sürükleyici bir kurgusu var. Bu film de büyük ihtimalle Hollywood tarafından yeniden çekilecektir. Godfather filminden sonra bu kadar güzel bir mafya filmi izlediğimi hatırlamıyorum.

Büyük Gün!!!

Bu Cuma çok büyük gün.

Bundan iki sene önce Euro 2008'i izlerken açıklanacak final sonuçlarına göre okulu uzatmadan bir sene içinde mezuniyetim mümkün olabiliyordu. Şimdi Dünya Kupası başlamak üzere ama kritik günün sonucuna göre toplamda 2 sene içinde mezun olamama durumum var. Bir senede bitebilmesi mümkün olan bir şeyi iki senede yapamamak ironi midir, kazmalık mıdır yoksa kısaca benim karakterim midir bilemiyorum.

Sabah 9:30 daki kritik sınavdan sonra 13:30 da çok daha kritik olanın gireceğim. Derken sınavdan çıkar çıkmaz bitirme projesinin hocalara sunumu var. Aynı gün Dünya Kupası da başlıyor. Oralardan canlı çıkabilirsem Fransa-Uruguay maçını izlerim artık. Benim gibi rahat adamın hayatındaki en stresli gün ilan ediyorum. Hayırlısı artık. Okuyan 3-5 kişi var burayı, onlar da dua etsin bi zahmet.

6.06.2010

Dünya Kupası Tahminlerim #1



Dünya Kupası geldi çattı. Kupa başlamadan kendi tahminlerimi buraya not edeyim de geriye dönüp bakınca ne kadarı tutmuş görelim. Grup maçları oynandıktan sonra hangi takım ne durumda daha iyi anlaşılacaktır. Ben de grup maçları bittikten sonra yeniden bir tahmin postu hazırlayacam ve böyle her turda yeni bir tahmin postu ile rekürsif bir şekilde devam edecektir :) Karamurat senin de tahminlerini bekleriz.


A Grubu
1-Fransa
2-Uruguay
B Grubu
1-Arjantin
2-Yunanistan
C Grubu
1-İngiltere
2-ABD
D Grubu
1-Sırbistan
2-Almanya

E Grubu
1-Hollanda
2-Kamerun
F Grubu
1-İtalya
2-Paraguay
G Grubu
1-Brezilya
2-Portekiz
H Grubu
1-İspanya
2-İsviçre



Son 16
Fransa - Yunanistan
İngiltere - Almanya
Hollanda - Paraguay
Brezilya - İsviçre
Arjantin - Uruguay
Sırbistan - ABD
İtalya - Kamerun
İspanya - Portekiz



Çeyrek Final
Fransa - İngiltere
Hollanda - Brezilya
Arjantin - Sırbistan
İtalya - İspanya



Yarı Final
İngiltere - Brezilya
Arjantin - İspanya



Final ve Şampiyon
İngiltere - İspanya