İlk Kore dizimi hayırlısıyla bitirmiş bulunuyorum. Bir alt postta zaten Kore dizilerinin genel yapısından bahsetmiştim. Tek sezonda bitiyor olması, dizinin gereksiz dallandırılıp budaklandırılmaması ve iyi bitecek her şeyden önce izleyiciye acı çektirme alışkanlığı olmaması gibi sebepler yeterince tatminkâr. Bunların üzerine güzel bir senaryo da konuldu mu beğenmemek için pek bir neden kalmıyor açıkçası.
Yine aşağıdaki postlarda değindiğim Atsu-hime’den sonra attan inip eşşeğe binmek gibi olduğunu kabul etmeliyim. Ama bu “How to Meet a Perfect Neighbor”un kalitesizliğinden değil Atsu-hime’nin aşırı kalitesinden kaynaklanıyor daha çok. Çünkü bir süre geçtikten sonra bu diziye de kendimi kaptırmadım değil.
Genel anlamda Korelileri, davranışlarını ve kültürlerini çok sempatik bulduğumu belirtmeliyim. Bunun için günlük hayatın içerisinde çok yer aldığı dizi ya da film de haliyle sempatik geliyor bana. İzlerken huzur veriyor insana. Belki de en çok sevdiren yönü budur, bilemeyeceğim.
Bu dizi özeline gelirsek, 20 bölüm süren belli bir yerinden sonra klasik zengin erkek-fakir kız ilişkisi odaklı devam ederken çevredeki insanlarla olan ilişkileri de anlatılıyor. Bazı karakterlerde dizi boyunca devam eden değişimi gözlemleniyor. “Vay be nereden nereye geldik” demedim de değil. Bunlara paralel giden ve haliyle ilgili olan bir de polis araştırması var. O kısım polislerdeki Amerikan geyikleriyle oldukça hoş sürüyor. CSI’ydan bahsedip duruyor elemanlar. Bunlar mı çok amatör, Kore polisi mi dandik pek anlayamadım.
Neyse efendim Koreliler de, dizileri de, filmleri de güzeldir; izlemek lazım. Bitirirken belirteyim ki eğer sempatiyi güzelliğe dâhil edersek –ki ben ediyorum- Koreli kızlarla yarışacak çok az millet var kesinlikle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder