17.11.2012

2001: A Space Odyssey

Eski filmleri -1970 öncesi- izlemekte çok zorluk çekiyorum. Görüntü kalitesi vs. rahatsız ediyor ama en çok da oyunculuklara sinmiş yapaylık. Onun için Citizen Kane gibi bir çok efsane diye adı geçen filmden zerre lezzet almıyorum. Haliyle çok azı tatmin edici oluyor.

2001 Space Odyssey de bunlardan bir başkası. Filme başladığımda 2 buçuk saatlik süreyi görünce bi hassiktir çektim. Filmin sonuna gelindiğinde bu süreye hiç gerek olmadığını anlıyorsunuz zaten. En başında ve ortada dakikalarca süren kapkara ekranda garip bir ses duyuluyor ki ben bi amacını göremedim. İleri almak için çok da direnmedim. Yine uzay gemisinin uzay boşluğunda çok uzun süren salınımları da insanı sıkmaktan öteye gidemiyor. Buralar da benim ayılığımdan nasiplendi haliyle. Tabi 1968 senesindeki bu sahneler insanı büyülediğinden filmde bu kadar yer almış olabilir ancak 2012 yılında izleyince ileri almamak için herhangi bir sebep de yok.


İzledikten sonra kafalarda baya soru işareti bıraktığından biraz araştırayım dedim. Film aynı isimli romanla paralel hazırlanmış. Stanley Kubrick ve  Arthur C. Clarke birlikte senaryoyu yazarken, Kubrick filmi yönetiyor, Clarke ise romanı yazıyor. Anladığım kadarıyla romanda filmde soru işareti bırakan bir çok kısım açıklanmış ve kafada daha sağlam bir olay örgüsü bırakmış. Bu nedenle çok merak edenin oraya yönelmesi mantıklı.

Filme dönersek, dört bölümden oluşuyor ve bölümler direk olarak birbirleriyle bağlantılı değil. İlk bölüm maymunlar,  ikinci ve üçüncü bölümler insanın uzay macerasından oluşuyor. Son bölüm için ne desem yalan olur. Çünkü fazlasıyla sembolik. Ancak toplamda insanın evrimi ve gelişimi diye özetlenebilir. Dört kısımda ortak olan ise büyük, düzgün, taşta bir anıt. Bunun üzerine farklı yorumlar yapılmış.




Filmde dikkat çeken gelecekteki teknoloji ile doğru tahminler yapması. Tablet, satranç oynayan, ses ve görüntü tanıyan bilgisayar gibi. İlginç olan 2011 yılında Apple’ın Samsung’a açtığı patent davası sırasında Samsung avukatları Apple’ın kendine ait olduğunu iddia ettiği tasarımın bu filmde var olduğunu ve daha eskiye ait olan bu tasarım için Apple’ın hak iddia edemeyeceğini savunmaları.

Toparlarsak film sıkıcı biraz ama izlenmeye değeceği de bir gerçek.

2 yorum:

Del Piero dedi ki...

Eski filmlerin sıkıcılığına genel itibari ile katılıyorum, tabi bazı filmler örneğin the apartment(1960), some like it hot(1959) gibi filmler hariç. Sıkıcılığın temel nedeni dediğin gibi oyunculuklardaki yapaylıktır, buna tamamen katılıyorum. O zamanki film anlayışı ile günümüzdeki anlayış arasında çok belirgin fark var sanırım. Filmin film olduğu açıkça hissetiriliyordu, bugün ise film hayattan birer kesit gibi, oyuncular sağda solda görebileceğin tipler. Zorlamasız, katıksız. Bu sıradanlığı gerçekçiliği daha iyi başaranlar o derece başarılı oluyor. Saydığım o iki filmde de jack lemmon faktörü var ki, holywood tarihinin en başarılı aktörlerindendir zannımca.
Ama örneğin the graduate(1967) filmi var ki, o kadar aptalca kelimeler kifayetsiz gelir. en azından benim için öyle oldu, lan bit artık diyordum. imdb'de 8.1 gibi bi oran almış ki filmi izlemeye iten de bu oldu. benden bi 3 almış :) o filmde de güya genç dustin hoffman oynuyor.
filmin gelecek hakkında öngörülerinin tutulması, apple'ın ilham alması vs ilginç bilgiler gerçekten. Konu güzel ama oyunculuklar yavansa çekilmez tabi.

Protanopia dedi ki...

Oyunculuk filmde arka planda kalan bi detay çünkü diyalog inanılmaz derecede az. İnsanların ekranda görünmesi de hakeza.

Bi şeyleri fazla dolaylı anlatmaya çalışan filmlerden.