15.06.2012

Midnight in Paris



Midnight in Paris geçen yıl vizyona girdiğinden beri hep izlemek istediğim bir filmdi. Ama aceleye getirmeden geniş bir zamanda izlemek istiyordum. Başrollerinde ana karakter Gil rolünde Owen Wilson ile Rachel McAdams, Marion Cotillard, Adrien Brody ve Carla Bruni gibi ünlü isimler oynuyor. Woody Allen, her zamanki tarzını bu filmde de konuşturmuş. Daha önce Manhattan'a, Vicky Cristina Barcelona ile Barcelona'ya aşık etmişti bizi. Bu filmde ise Paris'i ele alıyor usta.

Woody Allen yönetmenliği, oyunculuğu, komedyenliğinin yanında çok iyi bir entellektüel ve yazardır aynı zamanda. Bu filmde bunu görebiliyorsunuz yeniden. Önceki filmlerinde olduğu gibi yine kadın-erkek ilişkisi omurgası üstüne bina edilmiş bir kurgu var. Yine bol diyaloglar, Paris'ten güzel güzel enstanteneler ve öncekilerden farklı olarak da tarihte bir yolculuk var filmde.
Bir süre önce Silifke'ye giderken yolda okuyabileceğim keyifli bir kitap alayım dedim ve Woody Allen ismini görünce düşünmeden aldım. İyi de yapmışım, bunca yıldır yolculuğumda sürekli kitap okurum hiç biri bu kadar keyifli olmamıştı. Zekice hikayeler içinde çok ince bir mizah görebiliyorsunuz Allen'ın kurgularında. Yanımdaki herifin şüpheli bakışlarına aldırmadan yer yer sesli güldüm kitabı okurken. Filmi izlerken kitap direkt aklıma geldi. Zira dediğim gibi farklı olarak tarihte bir yolculuk var bu filmde. Kitapta 'Kugelmass Olayı' diye anlatılan ilginç hikayeye benzettim ben bunu. Hikayeye göre Kugelmass ikinci evliliğini mutsuzca sürdüren bir profesör ve kıllı, kel tipsiz ama ince ruhlu biri. Bir kaçamak yaşamak istiyor ve bunun için psikoloğundan yardım istiyor. Terapist ona yardımcı olamıyor haliyle ve bir büyücüye yönlendiriyor kendisini. Büyücü Persky'nin tarihe yolculuğu sağlayacak ilginç bir dolabı var. Olay şu: bu dolapta yanına bir roman alıp dolabın kapağını kapatıp, tepesine de üç kez vurdun mu o kitabın içine girersin. Artık elindeki kitapta ne varsa onun içine girer, karakterle tanışır istediğin kadar zaman geçirebilirsin. Hikayenin ana fikri özetle bu şekilde, tamamını da burdan okuyabilirsiniz.
Filme gelince, bu filmde de Kugelmass gibi tarihi bir yolculuğa çıkıyor ana karakter Gil. Öncesinde çiftimiz evlilik hayalleri ile Paris'e geliyor. Gil, kendini kanıtlamamış romantik bir yazar. Sevgilisi ise mizacı Gil'e ters ama birbirlerini seviyorlar işte. Çift Paris'e gelince büyüye kapılmış gibi, Gil yazma tutkusu ve başarısı ile yanıp tutuşuyor. Sevgilisini Paris gecelerinde ihmal edip, sokaklarında geziyor ilham alıyor. Derken böyle bir gecede ilginç bir taksi kendisini yoldan alıyor ve 1920'li yıllara gidiyor. Orda Hemingway mi desen Picasso mu desen ne kadar ünlü hayran olduğu sanat-edebiyat dünyasında isim varsa tanışıyor, birlikte yiyip, içip eğleniyorlar. Sonraki her akşam aynı yere gidip o ilginç taksinin gelip kendisini almasını bekliyor. Bu arada sevgilisi de kendisinde soğumaya başlıyor. Fransızca konuşan, ukala birisine ilgi duyuyor. Gil, 1920'li yıllardaki Picasso'nun henüz ayrıldığı sevgilisine aşık oluyor. O kız da kendisinden bi nesil önceki döneme hayran ve o döneme altın çağ diyor. Tıpkı Gil'in onların çağını nitelendirdiği gibi. Derken kızın altın çağına yolculuğa çıkıyorlar. Oraya gidince yine ünlü isimler boy boy, bakıyorlar ki onlar da rönesans dönemi rönesans dönemi deyip bir önceki dönemleri methediyorlar. Gil'in kafasına dank ediyor ve anlıyor ki insanoğlunun şimdiki zamandan hoşnutsuzluk hastalığı var. Kendi dönemine dönüyor, hatunla tartışıyorlar ve ayrılıyorlar. Paris aşığı Gil yağmurlu bir Paris akşamında ruh eşini buluyor. Hikaye bu şekilde sonlanıyor.
Film diğer Woody Allen filmlerine göre daha vasat bana göre. Ama yine de keyifle izlenebilir. Tabi Woody Allen'a hayran olanların olduğu gibi ince, esprili göndermelerine uyuz olan, anlaşılmaz ya da karmaşık bulanlar da yok değil. Bu yüzden sevmeyebilirsiniz de. Usta, artık yaşlandığı için kendisi perde arkasında. Onun normalde yaptığı ateşli tartışmaları bu filmde Owen Wilson yapıyor. Fena da değil ama Allen'ın oyunculuğu da ayrı keyifliydi. Kugelmass'da da burda da tarihte soru işareti olarak kalan bazı olaylara sanki gelecekten birisi gitmiş de müdahale etmiş gibi değişik bir bakış açısıyla bakıyor. Örneğin filmde Bunuel'e filmi için bir fikir veriyor. Burda, Bunuel'in anlaşılmaz bulduğu odadan çıkmama hadisesine bir bakış açısı diye yorumladım. Yani diyor ki büyük başarılı insanlara anlaşılmaz da olsa bir ilham geliyor bi yerlerden, gelecekten biri fikir vermişçesine. Filmde yazarın hayal dünyasında bir gezintiye çıkıyorsunuz aynı zamanda. Aslında tüm bu tarihi yolculuklar, kitabını yazmaya çalışan Gil'in kafasındaki hayal dünyasının tezahürüdür bir nevi. Bu şekilde de yorumlanabilir. Filmin müzikleri de filme uyumlu, gayet hoş. Kısaca ağızda hoş tat bırakacak bir Woody Allen klasiği. Film notum: 7/10.

Hiç yorum yok: