13.10.2009

Prison Break

İlk sezonunu izlemeye başladığımda ağzım açık kalmıştı. Bu nasıl bir yapımdı böyle! Benzerini daha önce görmemiştim. Senaryosunun çok zekice olması en başta geliyordu. Zekice senaryo hazırlıyorum diye kendisinin de bir şey anlamadığı çünkü ortaya bir sonucun çıkmadığı bir sürü dandik filmi kastetmediğimi özellikle belirtmek isterim ki canım çok yanmıştır bunlardan. Neyse diziye dönelim.

Michael Scofield’in yaptığı mükemmel planlar ve kendine has çok sayıdaki kaliteli, orjinal karakter beni fazlasıyla çekmişti. Yaklaşık 4-5 günde 2 sezonu yani yaklaşık 45 bölümü bitirmiştim. O kadar çekmişti beni.

ABD’deki senarist grevi falan derken 3. sezonda ciddi bir düşüş sürecine girdi. Yine ilk iki sezondaki güzelliklere ara ara rastlansa da genel gidişat önceki kalitenin de etkisiyle pek çekilmez bir hale geldi.

4. sezonla birlikte bir önceki sezon neredeyse tamamen anlamsızlaştı. Bunun yanında Michael ve arkadaşları ne yaparsa yapsın her zaman yeni bir sorunun çıkası diziyi çekilmez hale getirdi. En çok da güya dünyayı etkileyen anti esas oğlanların Polat alemdar misali tek başlarına adam vurmaya gitmeleri gibi saçmalıklarla dizi sona erdirildi.

Daha önce diziyi izlememiş bir kişinin ilk iki sezonu görmezse çok şey kaçıracağını düşünüyorum. Son iki sezonu izlemeyenler ise damaklarında kalan Prison Break tadı bizimkinden çok daha farklı olacaktır.

Hiç yorum yok: