28.04.2012

İnsan Olmak



İnsan olmak zordur, daha zoru ise insan yetiştirmektir. Çok klasik bir söylemdir belki benim dediğim ama kişilik gelişim kuramları, ahlak gelişim kuramları ve insan gelişim ve öğrenmesine baktığımızda bunu yakından görüyoruz. Bir kere çok aciz varlıklarız. Yaşamın her döneminde başkalarından sevgi, saygı ve bakıma ihtiyaç duyarız. Yeni doğan bebek annesinin sevgisine muhtaç, anne çocuğuna sevgisini göstermese ihtiyaçlarını gidermese kişi sonraki yaşam dönemlerinde kuşkucu, güvensiz ve ürkek olur diyor Erikson. 3-6 yaş aralarında azarlanan ve engellenen çocukta suçluluk duygusu gelişir, kibir ve bencillik bu dönemin saplantıları olabilir. Freud buna ek olarak erkeklerin kadınları küçük görme ve kadınlarda baştan çıkarıcı olma eğilimlerinin oluşmasını yine bu dönemin saplantıları olarak belirliyor. Tabi bu gelişim sadece bebeklik ve çocukluk yıllarını kapsamaz, ileriki yaş dönemlerinde de bu gelişim devam eder. Örneğin 18-26 yaş dönemlerinde insanların başkalarıyla yakınlık kurduğu ve sağlam dostlukların kurulduğu dönem olarak geçiyor. Bu dönemde bunu başaramayan kişi yalnızlığa itilir ve bu da toplum tarafından anlaşılmayan, sağlıksız bireylerin oluşmasına neden olur. Daha sonra biz bu insanları gazetelerin üçüncü sayfalarında hunharca bir cinayet ya da başka acı bir olayla duyarız. Yalnızlıklarının bedelini topluma ödetmek isterler bir nevi. İnsan gelişimi anne-babayla ailede başlar. Anne-babalık ise en basit iş olarak görülür. En kıytırık işte dahi bir sürü sınav, mülakattan geçerken anne-babalık için neredeyse hiç bir kriter yok. Evlenen her kişi çocuk yetiştirebilir gibi bir algı var. Gelişim aileden sonra okulda, mahallede, yaşadığımız toplumla devam eder. Mutlu, çevreye ve insana karşı saygılı, temiz toplumlarda pozitif insanlar yetişirken, suç oranı yüksek bir toplumda suça meyilli bireyler oluşur. Aynı coğrafyanın insanlarının yaşama bakış açılarının benzerliği bundandır. Yine İslamiyette hicretin fazileti de bundandır. Bir toplumu değiştirmek bu açıdan düşünüldüğünde çok zordur. Yılları, yüzyılları alan uzun bir süreçtir. Nesillerin değişmesi gerekir. Bizde sıkça söylenen "böyle geldi böyle gider" söylemi, bu öğrenilmiş çaresizliğin sonucudur. Çünkü hepimiz anne-babamızın çocuklarıyız, hepimiz yaşadığımız toplumun çocuklarıyız. Toplum bizi oluşturur, bizim toplumu oluşturmaktan gayrı. Üçüncü sayfa haberine konu olmuş o yalnız kişinin, bozulmasının nedeni yine bizleriz bir yönüyle. Birine bakarken, boka bakar gibi suratını ekşiten kişinin suçudur bir yönüyle. Ne güzel demiş Mevlana "Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var. Karanlığa varma, güneşler var".

2 yorum:

ahmet tolga dedi ki...

"kadınlarda baştan çıkarıcı olma eğilimlerinin oluşmasını yine bu dönemin saplantıları olarak belirliyor" ifadesi oldukça ilginç geldi, tam olarak nedenleri nelerdir merak ettim...
Yazının son bölümünde toplumun bizleri şekillendirdiğinden bahsetmişsin, bu ister istemez akla şu soruyu getiriyor; Toplumu kim/ne şekillendirir?

Del Piero dedi ki...

Freud'a göre bu yaş döneminde çocuklar karşı cinsteki ebeveyne daha büyük bir hayranlık ve ilgi duyarlar. Kız çocuğu babasına aşırı bağlılık gösterir hatta annesini bile kıskanacak düzeyde olur bu ilgi. Bu dönemde kayıtsız kalan, çocuğunu tersleyen ve ilgi göstermeyen babanın durumuna karşılık, çocuğun sonraki yaşam dönemlerinde öyle bir saplantı olabiliyormuş.

Yazının son kısmında belirttiğim şey, birey ve toplum birbirlerini besleyen iki yapıdır. Toplum bireylerden oluşur denir evet doğru ama bireyi oluşturan da toplumdur.
Toplumu din, siyasi otorite, gelenek görenek ve yılların getirdiği kültür kodları vs. şekillendirir. Bir de toplumu hedef bir hale dönüştürmek için bilinçli ve sistematik bir şekilde yapılan "toplum mühendisliği" işi var ki bu ayrı bir konudur.