17.02.2011

Yeni Bir Ev


Lise 1. sınıfın ilk günü yeni okulumda belki de o ana kadarki hayatımın en mutlu gününü geçiriyordum. Etrafımdaki arkadaşlarımın büyük çoğunluğu ailelerinden uzaklaşmanın verdiği hüzünle kimi gizli kimi açıktan ağlıyorlar ya da hüzünleniyorlardı. Ben ise tam tersine aileden uzaklaşmanın verdiği özgürlüğün tadını çıkarmaya başlamıştım. Bu benim sürekli problem çıkaran ya da kötü alışkanlıklara meyleden karakterimden değildi. Evet biraz deli bir adamdım ve hala öyleyim ama lise boyunca herhalde hayatımın en düzgün bölümünü yaşamışımdır. Konu da o değil zaten.

Lisedeki özgürlüğü yaşadıktan sonra üniversitede yine ailemle aynı şehirde olmama rağmen eve karşı biraz da okula yakın olsun bahanesi üreterek arkadaşlarımla birlikte evde kaldım. Okulu uzatınca ise son senede devlet babanın krediyi kesmesiyle ister istemez eve dönmek zorunda kaldım. Okulun son senesi, iş arama ve işten sonraki ilk 2 ayı hesaplayınca yaklaşık bir buçuk yıl boyunca evde kalırken hep aklımda kendi evime çıkmak vardı. Ne zamanki işe girdim ve bunu hayata geçirecek oldum anne ve babım verdiği tepki şaşırtıcıydı. Annem "gidersen bi daha evime gelme"ye kadar vardırırken babam etmediği lafı bırakmıyordu. Ben tabi kararından kolay kolay vazgeçmeyen bi tip olarak çıktım gittim. Ertesi hafta aram düzelmişti anne-babamla :)

25 yaşındaki bi insanın anne-babasından ayrı oturmak istemesinin bu kadar tepkiyle karşılanması bana inanılmaz şaşırtıcı geldi önce. Ama sonra bir baktım ki benim sülalemde bunu yapan yok ki çok geniş bi akraba çevrem vardır. Yani bana çok sıradan gözüken bir şey onlar için tabuydu ve yıkılıyordu. Daha önce olgunlaşamama üzerine diye yazmıştım. Anne-babam hep onun mutlak sebebi olacak kişiler oldular ve ben de hep onlara karşı çıktım, kendi bildiğimi yaptım. Hiç pişmanlık da hissetmiyorum. Madem onlar düşünerek fikirlerinde yenilenmeye gitmiyorlar, o halde zorla öğreneceklerdi. Hala da zorla öğrenmekte ısrar ederler. Onun için de kırılmalar, üzülmeler çok olacaktır. Ancak onları defalarca kırmasaydım ben de ben olamayacaktım.

Şimdi evim darmadağınık, hep hazır yemek yiyorum, yeterince düzen falan yok. Bir ara toparlarım herhalde. Ama benim kafa daha rahat be aga.

4.02.2011

Batan Meseleler #2

Ne zaman bir ünlü kişi hayatını kaybeder o zaman meydandaki bir dolu insan kardeşi ölmüşçesine üzülür ya da üzülme numarası yapar. Hele bu internet camiasında öyle böyle değildir. Çünkü sahte sözler söylemek oralarda çok daha kolaydır. Tabi bunun esas öncü kuvveti bize sahte hayatlar gösteren TV’lerin öldükten sonra da yavşakça verdiği gazdır. Zaten o ölen kişi dünyanın en iyi insanlarından biridir, inanılmaz iyi niyetlidir, hayatı boyunca başarılı şeyler yapmıştır, gerçek değeri anlaşılamamıştır vs. vs. ya da bunlardan bazıları.

Nasıl ki medyanın insanlara etkisi siyasi konularda fazla ise toplumsal konularda da öyledir. İnsanlara inanmadıkları, benimsemedikleri şeyleri inanıp benimsetebilir ya da öyleymiş havası verebilir. Çoğunluğu saf olan kitle de haliyle öyle şekil alır. Tekrar özel durum dönersek herkes ölen ünlünün ardından “inanamıyorum, X ölmüş L” “bugün çok üzgünüm” gibi palavralar savurur, kuzeni öldüğünde ancak vereceği tepkiyi veriyor görünür. Bazı çokbilmişler de çıkıp pek önemsemeyenleri eleştirir durur.

Kimse kusura bakmasın ama bana hayatımda bir yerleri olan, ciddi şeyler katmış ünlüler haricinde gerisine üzülmem ben, hatta sallamama bile. Ya da her gün dünya da ölen yüz binlerin haberini aldığımda ne kadar üzlüyorsam ona da o kadar üzülürüm. Hepimiz öldük, ölüyoruz ve öleceğiz zaten. Milyarlarcası gibi. Ölmek değil de yaptıklarımızda asıl mesele…