25.11.2010

Bir Muhasebe

İnternet aracılığıyla vs. yabancı ülkelerden birçok insanla sohbet etme olanağı bulduğumda dikkatimi çeken şey hep en zengin olarak bildiğimiz ve de öyle olan ülkelerde dahi insanların çoğunun 18-20 yaşlarından itibaren iş hayatına atılmaları oldu. Kimisi tam zamanlı, kimisi yarı zamanlı, kimisi en azından yazları da olsa bir şekilde hayata atılıp para kazanıyorlar. Dönüp en başta kendime, sonra da Türkiye’de üniversite okuyan gençliğe baktığımda büyük çoğunluğumuzun maddi sıkıntılarımız olmasına rağmen 22-24 yaşlarına kadar babalarımızdan aldığımız harçlığa talim ederek yaşadığımızı görüyorum. Elin Amerikalısı, Avrupalısı prestijli bir bölümde okusa dahi gidip yarı zamanlı garsonluk, satıclık vs. yapabiliyorken en başta ben olmak üzere biz ise iş beğenmeyip karizmayı çizdirmeyelim diye hiç bulaşmıyoruz.

İş meselesinde olduğu gibi kendi ülkesini ya da farklı coğrafyaları gezip görmek, çeşitli etkinliklere katılıp (eğlenme odaklı olanları demiyorum)gerçek anlamda sosyalleşmek, kendine faklı özellikler katarak geliştirmek, hayatıyla ilgili daha cesur kararlar almak gibi birçok alanda yine geride kaldığımızı görüyorum.

Aslında gene ülkemize saydırmak değil de kendime saydırmak benim derdim. Tabi yine benim gibi olan çok sayıda kişiyle ilgili genelleme yapmak istediğim de doğru. Ayrıca bu dediklerimin hakkını veren, hepsi olmasa da bir kısmı için gerçekten uğraşan insanları görmezlikten geliyor değilim. 25 yaşıma 1 ay kala hayatımda ilk defa maaşlı bir işe giren kendime kızmanın sonucu buraya yazdıklarım. İşin ilginci üniversiteye gelene kadar bulunduğum üst seviye ortamlarda dahi parmakla gösterilen bir öğrenci -yerine göre karakter- olmama rağmen geriye dönüp baktığımda üniversite geçen şu 6 yılda kendime hayat tecrübesi ya da kazanç olarak çok da bir şey katmamış olmak beni rahatsız eden. Ne Erasmus, ne Interrail, ne Exchange, ne Work&Travel gibi araçları kullanıp kendi kapalı dünyamda kaldığım gibi kıçımı kaldırıp bir şeyler yaparak bilmem kaç yaşındaki babamdan para almaktan utanmaktan kendimi kurtarmadım.

Esasında bir iş görüşmesinde okulu niye uzattın sorusuna “rahat okumayı tercih ettim” dememden sonra “peki bu zamanı nasıl geçiridin” karşı sorusunun karşılığının hemen hemen hiçbir şey olduğunu fark edişim tetikledi bu iç muhasebeyi. Ya okuyoruz işte deyip, onu dahi adam gibi yapmayıp uyuşuk uyuşuk geçirdiğim anlamsız dönemler geldi aklıma. Gerçi en azından boş da olsa yakın arkadaşlarımla geçirdiğim gerçekten huzurlu vakitler teselli veriyor bir parça. Ama yine o arkadaşlarla daha dolu, daha anlamlı ve daha faydalı şeyler yapamaz mıydık sorusu da gelmiyor değil aklıma.

Bu pişmanlığım aklımın bir köşesinde dursun da geri kalan vaktimizi saçma sapan değil de daha güzel ve anlamlı yaşayarak geçirmenin bir nedeni olsun. Bir de şöyle tekrar yazdıklarımı okuyunca kendimi ifade etmede sıkıntı yaşadığımı da gördüm. En iyisi yazmaya devam edelim de bu dertten kuruluruz belki.

2 yorum:

Del Piero dedi ki...

son cümlelerin güldürdü beni Allah seni güldürsün :))
Bu dediğin sıkıntı gerçekten bizim toplumda oldukça yaygın. Özellikle iş beğenmeme ve gurur önemli bir sebep. Doğuya gittikçe bu gurur daha da artıyor gibi, sonuçta Türkiye de doğu toplumu. Burda bakıyorum adam istanbul'da amelelik yapıyor, ama burda alternatif bir işi yapmayı düşünmüyor, gururundan. Gurbette en azından gözden uzağım mantığı var. Tabi toplumda böyle bir şeyin varlığı bizim kültürümüzü, bazı değerlerimizi sorgulamamızı gerektiriyor. Mesela Avrupa'da adam işçiyse, çöpsüyse her neyse hor görülüp küçük düşürülmüyor anlatılanlara göre, insan hakları daha gelişmiş. Geri kalmış medeniyetlerde ise güçsüzsen böceksin, çocuğun askerde ölür, sen sağda solda ezilirsin, kendin bile kendini küçük görürsün.
Üniversitede work&travel erasmus tarzı şeyleri kaçırmak bana da keşke dedirtiyor. Daha yaş genç, en azından bundan sonra daha dikkat edebiliriz. güzel muhasebe oldu. Mesela yazın kanada'ya gidilebilir :) ha ne dersin ?

Protanopia dedi ki...

Toplumumuzda zaten hiçbir şeye dayanmayan gelenekselleşmiş saçma bir sürü adet var. Bunları en azından kendi çevremizde sorgulamak ve değiştirmek lazım.

Şu ne der, bu dercilik için en önemli ayaklarından birini oluşturuyor. Ondan kurtarması gerekiyor insanın da kendisini. O zaman kişiye cesaret gelir ve hayatını daha anlamlı yaşar.Yeterli cesaret olmadığından üniversite yılları da biraz boş geçmiş oldu haliyle.

Dediğin gibi daha genciz :) Fazla geç kalmadan değerlendirelim bir şeyleri.