20.01.2024

Ikiru (1952)

Akira Kurosawa'nın yönetmenliğini üstlendiği ve 'Yedi Samuray' filmiyle şöhretini pekiştiren usta yönetmenin bir başka klasiği, yaşam ve ölüm üzerine derin düşünceler barındırıyor. Film, hayatının son birkaç ayını yaşarken insanın ne hissedeceğini, neler yapacağını merkeze alıyor. Ana karakter, emekliliğe az bir zaman kala, uzun yıllardır monoton bir büro işinde sıradan bir yaşam sürüyor. Ancak mide kanseri teşhisi aldıktan sonra tüm hayatını sorgulamaya başlıyor. Ölüm haberi, onun için adeta bir uyanış anı oluyor; çünkü karakterimiz, o ana kadar adeta yaşayan bir ölü gibiydi.

Filmde şu sözler geçiyor: "Talihsizliğin asaleti hakkında söylenenlerin gerçek olduğunu şimdi anlıyorum. Çünkü talihsizlik bize gerçeği öğretir. Kanser, hayatınız konusunda sizin gözlerinizi açmış. Biz insanlar çok dikkatsiziz. Hayatın güzelliğini ölüme rastlayınca anlıyoruz. Ama sadece birkaçımız ölümle yüzleşebilir. Daha kötüleri, ölmeyinceye kadar hayat hakkında bir şey bilmiyor. Muhteşemsiniz. Hayatınıza bu yaşta isyan ediyorsunuz. Asi ruhunuz beni harekete geçiriyor. Hayatınızın kölesi iken, şimdi efendisi olacaksınız. Demek istediğim, hayattan zevk almak insanların görevi. Boşa geçirmek, Tanrı'nın bu büyük hediyesinin kutsallığını bozmak. Hayat konusunda açgözlü olmalıyız. Bize açgözlülüğün kötü olduğu öğretildi, ama bu artık eskidi. Açgözlülük bir erdemdir, özellikle hayata karşı." Bu aforizma, kahramanımızın kanserini öğrendikten sonra bir barda tanıştığı bir yazar tarafından ifade ediliyor.

Bu sözler, bana Nazım Hikmet'in "Yaşamayı ciddiye alacaksın" dizelerini hatırlatıyor. Ancak buradaki "hayatta zevk almak" ifadesi, çılgınca eğlenmek anlamında değil; aksine, pasif ve monoton bir yaşamı reddetmeyi ve her anın hakkını vererek yaşamayı vurguluyor. Kahramanımız Watanabe, tam aydınlanma anını, bir doğum günü kutlamasının ortasında deneyimliyor ki bu, yönetmenin ince bir dokunuşu olarak karşımıza çıkıyor. Bu temayla ilgili pek çok film çekilse de (bkz. 'the bucket list'), hepsinin ilham kaynağı bu film olmalı.

Tüm bu olumlu yönlerine rağmen, 1952 yapımı bu eski filmi izlemek zaman zaman sıkıcı olabiliyor. Üstelik başrol oyuncusunun rolunun hakkini vererek ağır ve tekdüze konuşma tarzı, izleyici için zorlayıcı bir deneyim yaratabiliyor. özel bir ilginiz yoksa, filmin yarısında bırakma ihtimaliniz yüksek. Film notum: 7/10

Hiç yorum yok: