Dün gece, yani Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan gecede biraz aç olduğum halde saat geç olduğu için yemek yemek istemediğim bir anda bu filmi, 'Tanpopo'yu izledim. Temamiz bu kez, yemek ve daha spesifik olarak ramen üzerine odaklanan eğlenceli ve akıllıca kurgulanmış bir kara komedi. Film, birbirinden bağımsız hikâyeler içerse de, ana konu bir ramen dükkanı işleten kadın ve ona yardım eden bir grup adam etrafında dönüyor.
1985 yapımı olmasına rağmen, sanki günümüzde çekilmiş gibi taze bir havası var. "Japonya, 80'leri ve 90'ları dünyanın geri kalanının 2000'leri gibi yaşadı, ama sonra orada takılıp kaldı" sözü boşuna söylenmemiş. Bu bağlamda, 80'lerin Tokyo'sunu biraz da olsa görmek gerçekten harikaydı. Filmde, yemek ve sevişme kültürlerini birleştiren paralel bir öykü ise, George Costanza'nın bu konudaki ünlü çabasını akıllara getiriyor.
Film müzikleri, 'Amelie' filmi kadar büyüleyici olsaydi, "Japon sinemasının Amelie'si" diyebileceğim kadar sıcak ve samimi bir yapım diyecektim. Ayrıca, Japon sinemasının efsanevi oyuncularından Ken Watanabe'nin erken dönem oyunculuguna tanıklık etmek, filmin bir başka güzel yanı. Kişisel olarak pek ramen sevmesem de, filmi izledikten sonra arkadaşımla "bugün ramen yiyeceğiz" diye karar verdik. Ve işte bu satırları, Ginza'da akşam yemeği olarak harika bir ramen yedikten sonra evime dönmüş olarak yazıyorum. Film notum: 8/10.
21.01.2024
Tampopo (1985)
20.01.2024
Ikiru (1952)
Akira Kurosawa'nın yönetmenliğini üstlendiği ve 'Yedi Samuray' filmiyle şöhretini pekiştiren usta yönetmenin bir başka klasiği, yaşam ve ölüm üzerine derin düşünceler barındırıyor. Film, hayatının son birkaç ayını yaşarken insanın ne hissedeceğini, neler yapacağını merkeze alıyor. Ana karakter, emekliliğe az bir zaman kala, uzun yıllardır monoton bir büro işinde sıradan bir yaşam sürüyor. Ancak mide kanseri teşhisi aldıktan sonra tüm hayatını sorgulamaya başlıyor. Ölüm haberi, onun için adeta bir uyanış anı oluyor; çünkü karakterimiz, o ana kadar adeta yaşayan bir ölü gibiydi.
Filmde şu sözler geçiyor: "Talihsizliğin asaleti hakkında söylenenlerin gerçek olduğunu şimdi anlıyorum. Çünkü talihsizlik bize gerçeği öğretir. Kanser, hayatınız konusunda sizin gözlerinizi açmış. Biz insanlar çok dikkatsiziz. Hayatın güzelliğini ölüme rastlayınca anlıyoruz. Ama sadece birkaçımız ölümle yüzleşebilir. Daha kötüleri, ölmeyinceye kadar hayat hakkında bir şey bilmiyor. Muhteşemsiniz. Hayatınıza bu yaşta isyan ediyorsunuz. Asi ruhunuz beni harekete geçiriyor. Hayatınızın kölesi iken, şimdi efendisi olacaksınız. Demek istediğim, hayattan zevk almak insanların görevi. Boşa geçirmek, Tanrı'nın bu büyük hediyesinin kutsallığını bozmak. Hayat konusunda açgözlü olmalıyız. Bize açgözlülüğün kötü olduğu öğretildi, ama bu artık eskidi. Açgözlülük bir erdemdir, özellikle hayata karşı." Bu aforizma, kahramanımızın kanserini öğrendikten sonra bir barda tanıştığı bir yazar tarafından ifade ediliyor.
Bu sözler, bana Nazım Hikmet'in "Yaşamayı ciddiye alacaksın" dizelerini hatırlatıyor. Ancak buradaki "hayatta zevk almak" ifadesi, çılgınca eğlenmek anlamında değil; aksine, pasif ve monoton bir yaşamı reddetmeyi ve her anın hakkını vererek yaşamayı vurguluyor. Kahramanımız Watanabe, tam aydınlanma anını, bir doğum günü kutlamasının ortasında deneyimliyor ki bu, yönetmenin ince bir dokunuşu olarak karşımıza çıkıyor. Bu temayla ilgili pek çok film çekilse de (bkz. 'the bucket list'), hepsinin ilham kaynağı bu film olmalı.
Tüm bu olumlu yönlerine rağmen, 1952 yapımı bu eski filmi izlemek zaman zaman sıkıcı olabiliyor. Üstelik başrol oyuncusunun rolunun hakkini vererek ağır ve tekdüze konuşma tarzı, izleyici için zorlayıcı bir deneyim yaratabiliyor. özel bir ilginiz yoksa, filmin yarısında bırakma ihtimaliniz yüksek. Film notum: 7/10
Manbiki kazoku (2018)
Koreeda Hirokazu'nun yönetmen koltuğunda oturduğu 2018 yapımı 'Manbiki Kazoku', adeta bir başka başarı hikayesi. Daha önce bu platformda Koreeda'nın 'Aruitemo Aruitemo' ve 'Dare mo Shiranai' filmlerinden bahsetmiştim. İngilizce adı 'Shoplifters' olan 'Manbiki Kazoku' ise, adından da anlaşılacağı üzere, mağazalardan hırsızlık yapan bir ailenin öyküsünü ele alıyor.
Koreeda'nın diğer filmlerinde olduğu gibi, bu film de akıcı bir dramın izlerini taşıyor. Filmde, belirgin bir mesaj verme çabası göze çarpıyor; ancak bu, derinlemesine işlenmek yerine, daha yüzeysel ve ham bir biçimde ele alınıyor. Yoksulluk içinde bir yandan mutluluğu kucaklayan ailenin hikayesi, gerçek dışı bir kurguyla sunuluyor. Yine de, başta da belirttiğim gibi, film oldukça sürükleyici.
Bu filmi, geçtiğimiz Kasım ayında Sendai'de bir sempozyumda tanıştığım İranlı bir arkadaşın öneri listesinden seçtim. Listedeki diger filmleri de izledikce kisaca izlenimlerimi paylasmayi dusunuyorum. 'Manbiki Kazoku', Altın Palmiye ödülünün yanı sıra Akademi Ödülleri'ne de aday gösteriliyor. Film için notum 7 ile 8 arasında değişiyor, ancak güçlü bir 7/10, zayıf bir 8'e tercih edilebilir.