Efendim buradan daha önce dünya kupası tahminleri yaptık, maç tahminleri yaptık ama henüz Oscar tahmini yapmamışız. 86. Oscar ile anılan tüm filmleri izlememişsek de büyük çoğunluğunu izlemiş olarak bunu da yapmaya hazırız sanırım.
Öncelikle isterseniz kısaca Oscar lobisini tanıyalım. Oscar için oy kullananların yaş ortalamasının 65 civarında ve 5100 kişiyi aşkın olduğu söyleniyor. Yani tam bir yaşlı kurtlar lobisi söz konusu. Bunların %23’ü kadın, dolayısıyla her yerde olduğu gibi burada da bir erkek egemenliği var. Ayrıca üyelerin ezici çoğunluğu daha önce Oscar kazanmamış kişilerden oluşuyor. Ve bir de bu üyelerin %94’ünün beyaz sadece %6’sının siyah olduğu bilgisi de kayıtlara geçsin. Tabi tüm bu bilinenler dışında kayıt dışı gölge lobiler olabileceğini de unutmamak lazım. Buradan ilgili linki verip geçelim tahminlerimize.
Öncelikle yılın film adayları ile başlayalım. 9 tane aday film var. Diğer aday filmlere göre daha az ön plana çıkan Captain Phillips ile Philomena filmleri dışında hepsini izledim. Benim en fazla ilgimi çeken film, bir filmden öte deneyim yaşatan Gravity filmi oldu. Gravity’iyi eğer bilgisayarınız başında veya TV’den izlediyseniz tam bir hayal kırıklığı yaşamanız kuvvetle muhtemeldir. Zira dediğim gibi bu film bir filmden öte muhteşem bir deneyimdir. Sinema sektörünün geldiği noktanın baş döndürücü tezahürüdür. Ve belki de gelecekte koltuğumuzda otururken daha nasıl deneyimler yaşayabileceğimize dair ipuçları veren muazzam bir projedir. Filmin senaryo bana göre oldukça basit. Ama bu basitlik belki de yönetmenin tüm dikkatleri bu deneyime vermemizi istemesinden de kaynaklı olabilir. Filmi normal 3D izleme ile IMAX 3D izleme arasında bile önemli bir fark hissettim şahsen. Ve ikinci izleyişimde bile müthiş gerildim. Adeta uzayda ben seyahat ediyormuşum gibi hissettim. Tek kişilik bir deneyim olan bu filmin senaryo basitliğinden ötürü Oscar’ı alamayacağını düşünüyorum. Ama bana göre yılın filmiydi ve Oscar almasını en fazla isteyeceğim filmdir Gravity. Uzay sanırım insanoğlunun varoluşundan beri en fazla merak ettiği ve sorguladığı mistik bir konudur. Bilmem hiç denediniz mi kırsal bir bölgede yaz gecelerinde eğer hava açıksa irili ufaklı milyonlarca yıldız ve gök cisimleri muazzam bir şekilde izlenebiliyor. İzlerken insanın başı döner adeta. Film işte bu baş döndüren uzay ortamında müthiş bir aksiyon sunuyor izleyicilere. Filmin görüntü yönetimi ve görselliği gerçekten muazzam olmuş ve sinemada tekrar tekrar izleyesi gelir insanın. Sandra Bullock ise kendisinden bekleneni fazlasıyla veriyor filmde.
İkinci önemli film Dallas Buyers Club. Tahminen akademinin de ilgisini çekeceği AIDS, transseksüellik, homofobia gibi önemli konuları ele alan ve muhteşem oyunculukları ile dikkat çeken bir film Dallas Buyers Club. İzlerken envai çeşit konuyu bir araya getiren ve her birinden bir mesaj verme kaygısını güden Mahsun Kırmızıgül filmlerini yâd ettim desem yuhlanmam umarım. Elbette o vasatlıkta değil ama bazı yerlerde o yüzeyselliği hissediyorsunuz. Bir yandan ön yargılar işlenirken öte yandan ilaç firmalarının sahtekârlığına dair verdiği mesaj sanki biraz havada kalıyor gibi, tam bağlanamıyor. Ama Matthew McConaughey ve Jared Leto gerçekten oyunculuk dersi verircesine performans sergiliyorlar. Jennifer Garner ise rolüyle sırf oynasın diye sonradan yamanmış bir rol gibi yüzeysel kalıyor zannımca. Filmin çıkış noktasının gerçek bir hikâye olması ise ayrıca filmi daha etkileyici yapmıştır. Neticede eksiklikleri olsa da senenin en dikkat çeken ve izlenmeye değer filmlerinden biri olmuştur.
Oscar’ın en çok ses getiren filmlerinin başındaki de sanırım The Wolf of Wall Street oldu. Yine gerçek bir hikayeden uyarlanmış borsadan para kazanan Jordan Belfort’un para kazanma hırsı, seks, kokain üçgeninden ve nihayetinde kaçınılmaz olan mahkeme salonuna terfi etmesini anlayan eğlenceli bir film. Leo DiCaprio kendisine çok yakıştırdığım piç rolünde yine harika bir oyunculuk sergiliyor. Film Oscar’a aday olan en erotik filmlerden biridir zannımca. Ve belki de Martin Scorsese ve Leonardo DiCaprio ikilisi olmasa aday olmayacak da. Bu durum, filmin kötü bir film olmasından ötürü değil, göreli muhafazakâr olduğunu bildiğimiz Amerikan toplumunun bu kadar açık seçik sahneleri ile bu denli yüksek perdeden duyulması şaşırtıcı oldu sanırım. Buna somut bir örnek de yine bu yıl Avrupa’da ses getirmiş Golden Globe adayı filmlerden Blue Is the Warmest Color filminin akademi üyelerince dikkate alınmamasıdır. Tabi anılan bu filmin erotizmin de bokunu çıkartıp yer yer pornoya doğru kaydığını belirtmek gerekir.
Oscar’ın bir diğer ilgi çeken filmi 12 Years a Slave filmi. Amerikan toplumunun geçmiş günahlarına bir tövbe naziresi ile son yıllarda sık sık karşımıza çıkan “kölelik ve siyahlara yapılan zulüm” filmin konusu. Obama ile birlikte bu tarz filmler daha mı sık görülüyor oldu yoksa bana mı öyle geliyor bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da; bu filmin konusu itibari ile ve geçen yıl ebediyete intikal etmiş Mandela’nın taze hatırası ile birlikte ayrı bir önem kazandığıdır. Ve zannımca Oscar’a en yakın film bu film. Ancak geçen yılın filmleri Lincoln ve Django Unchained güzelliğinde olmadığı kesin.
Gravity'den sonra senenin en orijinal filmidir “Her”. Tam olarak bilinmeyen gelecek bir tarihte insanoğlunun her zamanki gibi yalnızlığının o dönemdeki tezahürü konu ediniliyor. Bir nevi postmodern yalnızlık. Aslında sadece postmodern yalnızlık değil günümüz yalnızlığı da denebilir. Zira metaforlar günümüz için de geçerli. Yani elimizden düşürmediğimiz iPhone’lar S4’ler vs. birer Samantha aslında. Yalnızlık o kadar katıksız anlatılıyor ki boğucu kasvetli havayı hissederek filmi izlemeniz ve bunalmanız kaçınılmaz oluyor. Ve bir de Joaquin Phoenix var ki sanırım Oscar’ın büyük ayıplarından biri bu adamı en iyi oyunculuğa aday göstermemiş olmasıdır. Çünkü kendi karakterini, egonu, kişiliğini bastırarak ve yok ederek böyle bir oyunculuğu sergilemek gerçekten zor gibi ve bunu başarıyor Phoenix. Kanaatimce bu dediğim şey kilo alıp vermeden çok daha zor bir olay.
Oscar'a aday bir diğer filmimiz American Hustle. Filmin konusu üçkâğıtçılık ve FBI. Sanırım türevleri gırla yapıldı. Bana göre vasat bir film. Ayrıca Christian Bale'in bu filmdeki oyunculuğu da abartılıyor. Tamam herif epey bir göbek yapıyor rol icabı ama o beş kişiden biri olacak kadar da iyi oynadığını düşünmüyorum.
Son olarak bahsedeceğim film Nebraska, bir yaşlılık soyutlanmışlık filmi. Yaşlılığın flulaştırdığı bir dünya sunuluyor. Sanırım tam da bu yüzden film siyah beyaz çekilmiş. Birçoklarının sevmeyeceği izlerken bunalacağı, toplumun ön saflarında yer almayan kenarda kalanların, kenarda kalmış bir eyalette geçen insanların, yaşlıların, biraz fakirliğin, fakirliğe rağmen muzipliğin konu edinildiği kasvetli bir film. Klasik Hollywood filmlerinin dışında, her şeyiyle daha doğal gelen basitliğin filmi denebilir. Başrol oyuncu Bruce Dern çok iyi bir oyunculukla haklı bir Oscar adaylığını kazanıyor. Filme uyumlu country müzikleri de ayrıca güzel olmuş.
Şimdi gelelim bu filmlerden Oscar kazanması muhtemel olanlara. Öncelikle Gravity filmini bunlardan ayrı tutuyorum zira dediğim gibi klasik bir filmden ziyade sinemada edinilebilecek bir “tecrübe” gözüyle bakıyorum buna. Diğer filmler arasında Oscar’ı bana göre en fazla hak eden film Dallas Buyers Club. Ama yukarda belirttiğim hususlardan ötürü 12 Years a Slave filminin Oscar’ı alacağını düşünüyorum. Sürpriz plase olarak da The Wolf of Wall Street gösteriyorum.
En iyi aktör rolüne gelince… Aday olanların bu seneki performansları göz önünde bulundurularak değerlendirilince yine bana göre hak eden Dallas Buyers Club’daki perfromansı ile Matthew McConaughey. Ama öte yandan bana göre çoktan Oscar’ı hak etmiş olan Leonardo DiCaprio’nun bu sefer eli boş gönderilmeyeceğidir ya da en azından ben öyle umuyorum. Bu iki isim dışında başka bir isim gelirse şahsen çok şaşırtıcı bulacağım.
En iyi aktris rolünde hem benim favorim hem de jürinin de hem fikir olacağını düşündüğüm isim Blue Jasmine’deki rolü ile Cate Blanchett. Diğer adayların en az bir gömlek üstü olan tam anlamıyla muhteşem bir oyunculuk sergiliyor Cate ablamız. Plase Sandra Bullock olabilir. Diğer isimler ise sadece şaşırtır ve lobinin kahpeliği olur.
En iyi yardımcı erkek rolünde açık ara Dallas Buyers Club’daki oyunculuğu ile Jared Leto diyorum. Herif hem en iyi erkek hem en iyi kadın rolünü bile alabilirdi, o derece yani. Diğer olası tüm sonuçlar ise bana sadece yuh dedirtir.
En iyi yardımcı kadın rolü, sanırım seçilmesi en zor olan kategorilerden biridir. Adaylar bir birlerine yakın performans sergilemişler gibi geliyor. Julia Roberts’ı ise izlemedim. Kim seçilirse seçilsin şaşırmam ama yine de adetten iki isim saysak Sally Hawkins ve Lupita Nyong'o diyorum.
En iyi yönetmen adayım kesin ve o da Alfonso Cuarón, Gravity. Diğerlerinin hepsi şaşırtıcı olmayan sürpriz olur.
En iyi orijinal senaryo adayım Spike Jonze, Her. Bu olmasa Bob Nelson, Nebraska ve sürpriz plase Woody Allen, Blue Jasmine.
En iyi uyarlama senaryo adayım Richard Linklater, Before Midnight. Yani bu güzelim serinin en azından bir Oscar’la ödüllendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Açıkçası dahasını hak ettiklerini düşünüyorum ama işte Oscar lobisi… Plase mlase yok burda, adam olsunlar versinler ödülü.
Geri kalan kategorilerdeki belgesel, kısa film, animasyonları izlemediğim için bir yorum veya tahminde bulunamayacağım. Ayrıca teknik kategorilerdeki ıvır zıvır tırrı vırrı tahminleri de geçiyorum. Bunlarda, Gravity’nin özellikle görsel efekt alanı olmak üzere ön plana çıkacağı aşikar.
Son olarak özet geçersek tahminleri:
En İyi Film : 12 Years a Slave
En İyi Erkek Oyuncu : Leonardo DiCaprio (The Wolf of Wall Street)
En İyi Kadın Oyuncu : Cate Blanchett (Blue Jasmine)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu : Jared Leto (Dallas Buyers Club)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu : Lupita Nyong'o (12 Years a Slave)
En İyi Yönetmen : Alfonso Cuarón (Gravity)
En İyi Orijinal Senaryo : Spike Jonze (Her)
En İyi Uyarlama Senaryo : Richard Linklater (Before Midnight)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder