Londra
Olimiyatları’nı henüz geride bıraktık. Birçok kişi neden bu kadar az madalya
alabiliyoruz diye şaşırmakla meşgul. “Neden bu kadar başarısızız?” sorusu
oldukça önemli ancak ben ona geçmeden önce biraz da eğlenceli bulduğum her
elenen sporcudan sonra “Hayret bu da elendi!” tepkisine değinmek istiyorum.
Ülkemizde çok sevilen ve belki de dünyanın en sürprize açık sporu olan futbolu
bir kenara bırakırsak, çoğu dalda sporcuların yapabileceği dereceler bellidir
ve kısa bir zaman diliminde onun üzerine sınırlı miktarda çıkabilirler. Somut
örnekten yola çıkarsak Türkiye rekorlarını elinde tutan yüzücülerimizin rekor
dereceleri dahi yarı final bile yüzmeye yeterli değil. Yani zaten olacak olan
madalya almaları değil de çabucak elenmeleriydi ve nitekim öyle de oldu. Biraz
genelleştirirsek, olimpiyatlara giderken madalya beklentisi olan sporcular
bellidir ve izleyicilerin yarışları bunun bilincinde izlemeleri daha anlamlı ya
da en azından yanıltıcı olmayandır diyelim.
Peki,
neden başarısızız? Sonuçta Çinlilerin futbola olduğu gibi genetik bir
yeteneksizliğimiz yok! Hadi diyelim ki birkaç branşı beceremiyoruz, yine de
geriye yığınla branş kalıyor. Toplu olarak bakarsak, güreş, halter ve boksun-ki
bokstaki iddiamız tartışılır- haricindeki bireysel sporlarda ya çok az sporcu
ile temsil ediliyoruz ya da iddialı sporcu sayımız oldukça az.
İddialı
sporcu sayısının az olmasının en büyük nedeni sporcuların seçildiği sporcu
havuzunun küçüklüğü ve bunun doğal soncu olarak rekabet ortamının olmaması.
Örneğin sporda belirli bir başarı grafiği olan Almanya’da her üç kişiden biri
spor kulüplerine üyeyken(27,5 milyon), Türkiye’de lisanslı sporcu
sayısı 2 milyon 900 bin ve bunların yalnızca 700 bini(nüfusun %1’i civarında
seyrediyor) aktif olarak spor yapıyor.
Şurası
açık ki bu havuzun büyütülmesi gerekiyor. Spora başlama ve temel eğitimin
alındığı dönem çocukların ve gençlerin eğitim yılları ile çakışıyor. Buradan
çıkan kaçınılmaz sonuç eğitim spor birlikteliğinin sağlanması gerekliliği.
Ancak hepimiz biliyoruz ki spor yapmak ya spor yapanların kendileri ve/veya
aileleri tarafından eğitime engel olarak görülüyor ya da eğitim sisteminin
doğal bir sonucu olarak spor yapmak okullarımızda fazla kabul görmüyor. Demek
ki spor için ülke olarak bazı atılımlar yapılması gerekirken bunun yanında
ailelerin ve eğitim merkezlerinin önyargısını da kırmak gerekiyor.
Durumu
basitçe ifade edersek çocukların ilköğretim çağında spora başlamaları ve
gençlik çağında da devam etmeleri gerekli ve yine bunun basit çözümü de her
çocuğun eğitimi sırasında spor yapması. Daha derli toplu bir ifadeyle eğitime
yön verenler tarafından her öğrencinin eğitimi sırasında zorunlu olarak en az
bir spora yönlendirilmesi, bunu da spor federasyonlarının desteğiyle öğrencinin
yeteneklerine uygun olarak gerçekleştirmesi bu sorunu kökünden çözecektir. Tabi
ki bu spor eğitimi haftada iki saat yapmacık olarak verilen beden eğitimi
dersleriyle değil tüm haftaya yayılan ve diğer derslerle birlikte düzenli bir
şekilde programlanmış olarak gerçekleştirilmeli. Bunun yanında düzenli
yarışmalarla rekabet ortamı kurularak üst düzey sporcuların yetiştirilmesi için
gerekli ortam sağlanmış olacaktır.
2 yorum:
Olimpiyatlar halen devam ediyor diye biliyorum. 1500 metre içimize biraz olsun su serpmedi degil, tabi diger basarisizliklar icin uzun sure "neden" diye sorulmali.
Esas sorunu her ne kadar sporcularin secildigi havuza baglamıs olsan da, ben "bireysel gelisim" kavramının içinin boslugunun spordaki yansimasi olarak goruyorum durumu, yani "kesfedilememis ussain bolt durumu" dan cok "bir ussain bolt yetistireme/yetismemesi" durumu...
Turkiyenin toplum olarak adım atmasi ve degerlerini gozden gecirmesi gerekiyor...
Yeteneksizlik yok elbette, belirttiğin tespitlerde de sonuna kadar haklısın. Ancak Tolga'nın belirttiği eğit(e)meme de çok önemli bir sorun. Hani bize ilkokul birden eğitim hayatımızın sonuna kadar üç tarafı denizlerle kaplı, içinden bol ırmaklar akan, bi sürü göl içeren şu cennet vatan denir ya, bu cennet vatanda suya koysan kimi bir kaçı dışında muhtemelen boğulur. Almanya'dan örnek verdin madem, Almanya'da yüzme bilen sayısı Türkiye'deki yüzme bilmeyen sayısı ile eşitmiş. Ulan bu kadar su var madem ülkede, nasıl olur da yüzme oranı bu kadar düşük olabiliyor. Şu cennet vatan ile başlayan o hayat bilgisi nutkuna bakılınca halbuki, yüzme olimpiyatlarını bizim domine etmemiz gerekiyordu. Eğitimsizlik, eğitememe temel sorunumuz galiba.
Yorum Gönder