21.05.2010

Neden Barcelona!?

Yurt dışında takım tutma işi biraz farklı işler. Dönem dönem değişebilir sempati duyduğunuz takım, mutlak bir bağlılığınız yoktur sonuçta. Her ülkede de ayrı ayrıdır bunlar. Ama ben herkesin bildiği özel takımdan bahsediyorum.

Yatılı okuduğum lise zamanlarında çok sevdiğim futbolun Avrupa kısmından kopuk yaşadım. Ne zamanki üniversiteye geldik 2004’te o zaman başladı tekrar ilgim. O zamanın yükselen değeri ise Rijkaard’lı ve tabi ki Ronaldinho’lu Barça idi.

O zamanlar çok vakıf değildim futbol tarihine, takımların kültürlerine, eskiye dayanan sistemlere. Sadece güzel futbolu oldu beni çeken. Her zaman hücum oynayan, topa sahip olan ve bunu harika yeteneklerle süsleyen. Şimdi sorsan Xavi takıma 98-99’da çıkmıştı diye bilmişlik taslarım ama o zamanlar yeni yeni fark ediyordum henüz. Hatta şimdilerde hiç laf söylettirmediğim (neyine söylenecekse artık) Messi’ye, onu ilk izlediğim maçta çok ciddi sallamışlığım vardır. Hiç unutmam J

Zamanla fark ettik Barça’nın birçok futbolcusu altyapıdan çıkar, Cruyff’un temelini attığı sistemle yetiştirilirmiş. Total futbola kadar giderken bunu modern bir şekilde yaptığını da zaten izliyoruz. Arkada her zaman işleyen öyle bir yönetimi var ki oynadıkları hücum futbol felsefesinin hiçbir zaman değişmeyeceğine güvenebiliyorsunuz.

Elbette işlerin tarihi yönü hakkında da bilgi ve fikir sahibi olduk. Her ne kadar şimdilerde pek acı çektikleri söylenemezse de bu geçmişte Katalanların dilleri yasaklanan ve birçok zulüm gören bir millet oldukları gerçeğini değiştirmez. Bu da elbette ki Barcelona’ya olan sempatimi artırmıştır. Bizim memleketteki ırkçılar pek de sevmezler Barcelona’yı bir şeye benzettiklerinden, artık neye benzetiyorlarsa J

Şimdi oynadıkları futbolla, hep hücumu düşünmeleriyle, gelenekleriyle, altyapı kültürleriyle, Cruyff, Guardiola, Messi, Pedro, Xavi, Iniesta,Puyol, Pique’siyle ben bu takımı seviyorum arkadaş. Neden Barçalıyız, sebeplerini arzettik.

20.05.2010

Okçu Elde Patladı



Del Bosque 23 kişilik kadrosuna Guiza'yı almadı, olan Fenere oldu. 15 milyon euroya alınan herif resmen elde patladı. Alınmamasına da zaten şaşırmadım, Fenerin bile 18'ne girmeyi haketmiyor, kaldı ki Dünya kupasının en büyük favorisi İspanya'nın kadrosuna girsin.

İspanya'nın kadrosu :

Kaleciler :Iker Casillas (Real Madrid),José Manuel Reina(Liverpool),Víctor Valdés(Barcelona)

Defans :Raúl Albiol,Sergio Ramos,Alvaro Arbeloa(Real Madrid),Joan Capdevila(Villarreal),Carlos Marchena(Valencia),Gerard Pique,Carles Puyol(Barcelona)

Orta saha:Xabi Alonso(Real Madrid),Andrés Iniesta, Xavi Hernández, Sergio Busquets(Barcelona), Cesc Fabregas (Arsenal), Javier Martínez (Athletic Bilbao),David Silva (Valencia)

Forvet:Jesús Navas(Sevilla), Juan Mata, David Villa(Valencia),Pedro Rodríguez(Barcelona),Fernando Llorente(Athletic Bilbao),Fernando Torres(Liverpool)

17.05.2010

Eden Bulur



11 yıl önce Ahmet Kaya "Anadilimden bir klip yapmak istiyorum" demişti ve başını Serdar Ortaç'ın çektiği güruhun çatallarına, kaşıklarına, hakaret ve saldırılarına maruz kalmıştı. Sanat ve sanatçının evrenselliğini göstermişti bize Serdar Ortaç o gün(!). Aradan 11 yıl geçmesine rağmen bu unutulmadı. Hacettepe'nin bahar şenliğinde geçtiğimiz cumartesi sahne alan Serdar Ortaç ilk şarkısını tamamlayamadı. "Ahmet Kaya'yı unutmadık" tepkisi. E ne demişler, "eden bulur".

Şampiyonluk Üstüne


Dünkü haleti ruhiyeden sonra bugün daha aklı selim bir değerlendirme yapmak mümkün olur. Bir kere baştan şunu söyleyeyim Bursaspor şampiyonluğu sonuna kadar hak etti. Onları yürekten kutlamak gerekir. Evet ben dün çok üzüldüm, ama giden şampiyonluktan ziyade gidiş yoluna üzüldüm. Bana 4 yıl önce yaşadığım acının aynısından yaşattığı için üzüldüm. Yoksa Fenerle birlikte Galatasaray da Beşiktaş da şampiyonluğu kaybetti dün biten ligle. Bursaspor Galatasaray’ı yenseydi ve son haftaya bu şekilde gelmeseydik, üzülmezdim. Çünkü Fener şampiyonluğu hak etmedi. Kötünün vasatı diyelim.


Sezon boyunca Fener hakkında nerdeyse hiç konuşmadım, yazmak demiyorum zaten bloğa bir bok yazdığım yok Murat sağolsun. Sezon başında Daum getirilince yanlış hedef azizim dedim. Baştan bok kokusu aldım. Sen çeyrek final oyna şampiyonlar liginde, Avrupa’da adından söz ettir, hatta seni örnek almaya başlayan kulüpler türesin Avrupa’da(bkz. Twente) sonra gel, de ki hedefim “lig birinciliği, Avrupa ikinci planda”. E olacağı da bu. Tamam sana ligi bir kenara at diyen de yok, Avrupa’ya gidiş yolu ligden gidiyor zaten. Ama Avrupa’da hiçbir halt edemeyen, altyapıdan bir tek oyuncu dahil kazandırmayan, senin kovduğun Daum bu takım için baştan yanlış bir seçimdi. Ne oldu, sonunda iki Guiza değerindeki(!) Bursaspor seni geçerek şampiyon oldu.

Benim 20 -25 milyon taraftarım var diye sağa sola caka atan Fener ve Galatasaray’ın utanmaları lazım. Bursaspor ders vere vere, destansı bir hikayeyle şampiyon oldu. Onlar uğraşadursunlar bir birleri ile.Şimdi rakamlarla Bursaspor ve en yakın takipçisi olan, oynadığı futbolla kötünün vasatı etiketini alan Feneri karşılaştıralım. 2 Guiza değerindeki Bursaspor 34 maçta sadece 5 kez yenilirken Fener 6 kez yenildi. Bursaspor 65 golle ligde en fazla gol atan takımken Fener 61 golle sezonu kapattı. Bursaspor 26 gol görürken kendi kalesinde, Fener 28 Şubat’tan dünkü maça kadar olağanüstü bir şekilde kalesini gole kapamasına rağmen ligde kendi ağlarında 28 gol gördü. Bursaspor ligde en çok gol atan, Beşiktaş’ın 25 rakamından sonra en az gol yiyen, en az mağlup olan takım oldu bu sezon. Fener ligin ilk 8 haftası ile son 10 haftası tavan yaparken aradaki haftalarda ise başı kesik tavuk gibi dengesizdi, Bursaspor ise baştan sona bir çizgide gitti. Bu çizginin adı istikrardır tabiî ki.

Şimdi bir diğer açıdan bakalım tabloya. Şampiyonluk mücadelesini sezon boyunca Bursaspor, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş verdi. Bu 4 takımın kendi aralarında oynadığı maçları baz alırsak aşağıdaki tablo çıkmaktadır.


OGBMAYPuanAV
Bursaspor64119613+3
Fenerbahçe64028712+1
Galatasaray6123565-1
Beşiktaş61147104-3



Görüldüğü gibi lig tablosunun aynısı çıktı. Yine Bursaspor attığı ile yediği ile aldığı puanı ile averajı ile zirvede. Ayrıca rakamların anlatmadığı Bursaspor’un temposu, istikrarı, taraftarı bu sezon topyekün bu şampiyonluğu hak etti. Helal olsun Bursaspor’a, helal olsun Ertuğrul Sağlam’a. Bursaspor tarih yazdı, bu şampiyonluğun anlamını 10-20 yıl sonra daha iyi anlarız ömür olur görürsek.

Fotokopilenmiş Acı


Bundan sadece 4 yıl önce 2005-2006 sezonunda Fenerbahçe şampiyonluğu son hafta Galatasaray'a kaptırmıştı. Ligin son haftasına girilirken Fenerbahçe lider, Galatasaray ise ikinci sıradaydı. Son hafta Denizli ile oynayacaktık, ne olursa olsun bu maçı alıp şampiyon olacağımıza inanıyorduk. Sadece Fenerliler değil, hemen hemen herkes öyle düşünüyordu. Ama olmadı, 90 dakika 1-1 berabere sonuçlandı ve Galatasaray Kayserispor'u 3-0 geçerek şampiyon olmuştu. O gün tüm Fenerliler için kabustu. Çok acayip bir duygu, çok değer verdiğiniz birşeyi elde etmiş sonra göz göre göre elinizden kaydığını ve buna karşı hiç birşey yapamıyor olduğunuzu sadece seyirci olduğunuzu düşünün. İşkence gibi.
4 yıl sonra bu sezon, aynı pozisyonun tekrarı gibi aynı senaryo yine yaşandı. Son haftaya girilirken yine Bursalılar dahil hiç kimse Bursaspor'un şampiyonluğuna inanmıyordu. Bu kez Kadıköy'de oynayacaktık, bu kez rakibin hiç bir iddiası yoktu. Hem bunların ötesinde bu kez aynı kuyuya düşmeyecek kadar tecrübeliydik. Ama hayır olmadı, "olmayınca olmuyor" derler ya evet bu ifade bugünkü Fenerin özetiydi bence.
Bugün tüm Fenerliler çok acı çekiyor, bu öyle bir acı ki yaşamayan bilmez. Çünkü bu acı 4 yıl önce yaşanmış acının fotokopiyle çoğaltılmış hali gibi. Çünkü bu acı 4 yıl önce yaşanan acının kalıntılarını tam temizlerken, zalim bir yelin aynı acıyı yüreklere serptiği durumun resmidir. Bugün kemiklerim taşlaşmış batıyor sanki. Giden şampiyonluktan ziyade aynı kabusun ikinci kez yaşanması en acısı. Keşke böyle olmasaydı...

15.05.2010

The Chaser

Psikopat bir Kore filmi daha. Bir seri katil filmi. Öyle deyince insanın aklına hemen klasik bir şablon geliyor ama öyle değil, bambaşka bir şekilde. Tabi bu herkes için harika ya da şahane anlamına gelmiyor, standarttan çok farklı demek oluyor. Katilin kim olduğu film boyunca belli, aynı zamanda anlatılan da sırayla işlenen cinayetler değil.

Film yine Kore’nin Holywood’dan oldukça farklılaştığı yerde duruyor. İzleyiciyi memnun etme derdi taşımak yerin gerçekte neler olabilir üzerine daha çok. Geçenlerde izlediğim Tube gibi. Bu da senaryo tahminini zorlaştırdığından bence olumlu ve de gerçekçi oluyor haliyle. Ayrıca filmde net bir iyi karakterin olmaması da ilginç.

12.05.2010

Mehmet Topal Valencia'ya Giderken

Futbolcu satmayı pek bilmeyen üç büyüklerimiz için Mehmet Topal’ın 4.8 milyon Eoru’luk satışını küçümseyemeyiz. Her ne kadar zamanında 8-10 milyon Euro’lardan bahsedilmiş olsa da pratikte hiçbir zaman mümkün olmadığından satış rakamı da oldukça anlamlı.

Futbol kısmına dönersek, Valencia 4-2-3-1 oynayan bir takım. Mehmet Topal oynadığı takdirde ideal takımda yanında Ever Banega ile birlikte 2’yi oluşturacak. Öndeki üçlüyü ise David Sİlva-Juan Mata-Joaquin(Pablo Hernandez) oluşturacak. Yani yaratıcılık seviyesinde ve hücum gücünde hiçbir sıkıntısı olmayan bir üçlü. Mehmet Topal’ın hemen yanında oynayacak olan Ever Banega da yine teknik kapasitesinin yüksekliğinin yanında pas alış-verişlerinde ayağı oldukça düzgün bir futbolcu. Bu durumda Topal’dan hücumda yüksek bir beklenti içerisinde olunmayacağı ve en iyi yaptığı iş olan sert savunmasını rahatlıkla yapabileceğini öngörebiliriz.

Yine takımdaki yaratıcı oyuncular savunulurken boşta kalabilecek Mehmet Topal becerikli olduğu şut pozisyonlarını yakalayabilir. Yani aslında Valencia Mehmet Topal için biçilmiş kaftan. Oyununa ideal bir takım. En kötü ihtimalle posizyonunun birinci yedeği olacağını düşünüyorum.

İşin Galatasaray kısmına bakarsak Galatasaray’ın orta sahada top yapmakta, yani olumlu kullanarak hücuma aktarmakta büyük sıkıntı çektiği gerçek. Böyle pas futboluna dayalı bir dönüşüm beklenirken de teknik kapasitesi belirli bir seviyenin üstüne çıkamayan Mehmet Topal’dan yüksek bir beklenti içerisinde olmak çok da doğru değil. Bu durumda hem artık burada gelişime kendisine kapatmış olan hem de kendisini kabul ettirmekte zorlanan Topal’ın gitmesinin çok da zararlı olmayacağını kabul edebiliriz.

Nihayetinde iki taraf için de olumlu olan bir transfer. Umarım Mehmet oralarda ülkeyi güzel bir şekilde temsil eder de milli takım için istikrarlı bir futbolcu kazanırız.

9.05.2010

ALES&KPDS Paragrafları

Bugün ALES’e girdim. Kendi adıma sağlam matematikçi olduğumuzdan J oldukça iyi geçmiş olsa da ortalama (not) sahibi bir insan olmadığımdan muhtemelen bir hayrını göremeyeceğim. Neyse..

Şimdi yılar önce ÖSS zamanlarımızda paragraf sorularını çözer/çözmeye çalışır geçerdik. Anlamı üzerinde durduğumu pek hatırlamıyorum. Ama geçen hafta KPDS, bu hafta ALES derken sınavda gülmeler, yeni şeyler öğrenmeler, paragraf ile tartışmaya girmeler ne ararsan var. Paragraf sorusu çözmekten nefret ederdim ama demek konunun ilgiçliğine de bakıyor olay. Çünkü lise seviyesinde sorulan paragraf sorularının neredeyse tamamı edebiyat ile alakalı oluyor. Buralarda işler değişmiş tabi.

ALES’in bombası Lost ile alakalı paragraf sorusuydu. Adamlar Lost sordu lan! Ekşisözlük’te rastladığım şu yorum da harika: “bırak şunu da biraz ders çalış, sınavda lost mu soracaklar? diyen velilere kapak olmuş sınavdır.” Hemen orada çıkınca anlatırız bunu diye de oldukça hoşuma gitti. Nitekim anlatıyorum da.

Orhan Pamuk da nasibini aldı sınavda. “Nobel ödülü en büyük edebiyat ödülüdür ama zaman zaman siyasi sebeplerle…” gibisinden bir paragrafla. Lost gibi bunda da çok güldüm. Sonunda bir tek “Orhan Pamuk akıllı olsun” eksikti. Biyoloji sorusu olmadığından evrim sorusunu Türkçe’ye sıkıştırmayı da ihmal etmemişlerdi.

KPDS daha bir eğlenceli oluyor çünkü hem daha çok soru var hem de neredeyse hiç biri edebiyat ile ilgili değil. Ama şurada aklıma gelen bir örnek veremeyeceğim. Sağ olsunlar dünya siyaseti, tarihi, bilim, toplum vs. bayağı bilgilendiriyor insanı. Konular güldürecek seviyede dahi olabiliyor. Girmeyenlere tavsiye ederim efendim.

6.05.2010

Lost günlerim



Bu haftamı Lost haftası ilan etmiştim. Birikmiş tüm Lost bölümlerini izleyecektim.
Her ne kadar "Saçmalamaya başladı herifler, cıvıttılar, Dexter'ın eline su dökmez bunlar" eliştirilerini iyiden iyiye duysam da. Evet bence de suyunu çıkarttılar, ilginç bir şeyi ilk kez gördüğümüzde sıra dışı olmasından ötürü hoşumuza gider, Lost'ta paralel gitmeler-gelmeler, zamanda zıplamalar-hoplamalar derken bomba patladı, artık tamam herşey normale döner diye beklerken yine aynı hikaye gelmesi sıktı canımızı. İzleyiciye ulan yeter artık, hanginiz iyi hanginiz kötü bir karar verin dedirtiyor. Hatta ben izlerken şeyi düşündüm şu "scary movie" serisi vardı korku filmleri ile daşşak geçen, bunun bir de Lost versiyonunu yapsalar acayip komik olur herhalde.
Neyse tüm bunlara rağmen ben Lost'u özlemişim onu anladım. Hele o başlarken "previously on lost" deyişini, kararan ekranda müzikle birlikte yavaş yavaş gelen LOST yazısını, biterken zongg diye yine ekrana gelen LOST yazısını özlemişim, en çok da bunu özlemişim galiba. En son 14. bölümü izledim, diğer bölümler yok henüz merakla bekliyorum yine her zamanki gibi.

Yarım Asra Doğru!



1962-63 sezonundan itibaren yapılmakta bu Türkiye Kupası turnuvası. Fenerbahçe şimdiye dek 13 kez finale çıktı bunların 9'unda boynu bükük ayrıldı sahadan. 25 kez de yarı finalist oldu, bundan öte gidemedi.

Galatasaray'ın bu turnuvadaki bariz üstünlüğünü hariç tutarsak, sonrasında Fener geliyor bu rakamlarla. Tabi kupa kaldırmaya gelince durum değişiyor, Beşiktaş 8 kez götürmüştü bu kupayı müzesine, Trabzon dünkü müsabakayla bu sayıya ulaştı.
İlginçtir Fener kupa finalinde henüz büyük bir takımı yenme başarısını gösteremedi, 4 kez başarılı olduğu kupa finallerinde Altay(2), Bursaspor ve Mersin İdman Yurdu'nu yenmişti. Son kupayı da 82-83 sezonunda Mersin İ. Yurdu'nu 2-0 ve 2-1'lik skorlarla geçerek almıştı.

Artık klasik oldu fenerin kupayı finalde kaybetmesi, hiç inanası gelmiyor insanın. "Bu sene alırız" dediler, "inanmıyorum" dedim ki yanılmadım. Bu artık psikolojik bir şey, ne zaman galatasaray kadıköyde feneri yenerse o zaman fenerin de bu kupayı kaldırma gibi bir ihtimalinden bahsedebiliriz. Zira ikisinde de aynı psikoloji yatıyor kanımca.

2010 Dünya Kupası || Desteklenecekler

Malum Dünya Kupası yaklaşıyor. E bizim takım da gidemiyor, bu durumda yapılacak olan da diğer takımları tutmak olsa gerek. Ben de kimleri destekleyeceğimi sayayım.

Öncelikle Galatasaraylılıktan dolayı iki futbolcumuzun birden yer aldığı Avustralya tabi ki. Burada iki futbolcu olmanın ötesinde iki hem iyi hem adam gibi futbolcu olması oldukça önemli. Giderlerse Keita’lı Fildişi, Gio’lu Meksika’yı da destekleyeceğiz elbet ama Avustralya kadar olmayacak haliyle. Elano’lu Brezilya’yı ise ayırıyorum Arjantin sempatizanlığından dolayı.

Avustralya ‘dan sonraki takım ise İspanya. Bence dünyanın en güzel futbolunu oynayan milli takım olduklarından ne kadar çok başarı kazanırlarsa o kadar iyi. Hayranı olduğum Barçalı Xavi, Iniesta, Puyol ve Pique’nin varlığı ise ilgimi daha da artıracak. İspanya demişken Güiza çağrılacak mı kadroya çok merak ediyorum. Bu kadar kaliteli bir takımda bu b.ktan bir oyuncunun olması gerçekten de büyük bir garabet.

Son olarak ise Messi faktörünün de etkisiyle ve Arjantin-Brezilya çekişmesinde tarafında olduğumuz Arjantin. Maradona teknik direktörlükten pek anlamadığını eleme maçlarında göstermişti ama umarız bu arada biraz kendini gelmiştir.

Güney Kore de güzel ülke. Filmleri, dizileri ve onlardan anladığım kadarıyla insanları. Hadi destekleyeyim onları da J Bensiz çok eksik kalırlar. Arjantin ile aynı gruptalar, bakalım Messi kaç atacak.