Hep bir önyargım vardır basketbola. Ya da gıcıklığım diyeyim. Guard pozisyonunda oynayanların haricinde 1.90 değilsen iyi bir basketbolcu olamazsın. Varsa da istisnadır işte, genel karakterinden bahsediyorum. Futbolda da böyle diyeceklere sadece işin bir yönü böyle asla geneli ilgilendirmez diyerek cevap vereyim. Şampiyonlar Ligi finalinde Messi gibi 1.69’luk boyunla merkez forvet olarak da oynarsın, yerine göre kafa golünü de atarsın.
Basketbolcu olamamış, dert yanan biri de değilim. Zaten olacak kadar iyi bir oyuncu değilim. Olmak da istemedim hiç. Benim derdim özel olarak bakarsak, tek pota bir oyunda 1.76’lık boyuma karşı 10-15 santimetrelik farkla çıkan birisi olursa pota altında çaresiz kalışımdır. 2-3 kez üst üste pota altından kaçırıp gene rebound’u alabilmesidir. Sonra bunun üstüne utanmadan “ben/biz kazandık” diyebilmesidir. Zaten oynayanda kabahat.
İşe global çerçevede bakarsak, Yao Ming gibi yetenek özürlü ve aynı zamanda hiçbir atletik özelliğe sahip olmayan bir adamın basketbolun en üst liginde önemli bir oyuncu konumunda olabilmesidir. Lebron James ve Kobe Bryant gibi adamlarla karşılıklı oynayabilmesidir. Yetmedi onların civarında para kazanmasıdır.
Çapsız fasülye sırıklarından dünya yıldızı yapan bu oyunu hiçbir zaman tam olarak sevmeyeceğim.