25.10.2010

Kim Ki-duk

Bu Kim Ki-duk’un filmleri de nasıldır arkadaş. Hepsi tecavüz, fahişelik, garip seks ilişkileri ile dolu. Tamam insanın bilinç altında vardır bunlar ama her filme de koyulmaz ki bu yoğunlukta. Hayatta başka şeyler de var dikkate değer. Sürekli olarak cinsellik ön plana çıkarılıyor. Freudyen midir nedir.

Gerçi ben şimdiye kadar hep eski filmlerini izledim “Spring, Summer, Fall, Winter… and Spring” hariç. Ve onda vardı farklılık. Geri kalanları da izleyip tekrar değerlendirmek lazım. Şimdilik bu notu düşmüş olalım.

23.10.2010

Tercih ve Kırılma Anı



Hayatımız, sonsuz parametreler içerisinde sınırlı seçeneklerden seçilen bir tek kararımızın sonucunda çok farklı bir mecraya yönelebilen, düşününce gerçekten çok karmaşık gelen bir zaman eksenine karşılık gelir. Ders kitaplarındaki tanımlamalara benzedi ama gerçekten üstüne kafayı yorduğumuzda hayatımızın bir adımında farklı bir karar verseydik çok farklı olacağımızı görürdük. Her insanın hayatında vardır öyle anlar. “O insanı görmeseydim ve bana böyle birşeyin varlığından bahsetmeseydi, şimdi buralarda olmazdım” diyenler ya da “X yeri tercih etmeyip Y yerini tercih etseydim…” , “onu bu şekilde yapmayıp şu şekilde yapsaydım…” gibi söylemler hepimizin düşündüğü/yaşadığı şeylerdir. Bu “dı” lı “di” li tercihler bizi biz yapan şeylerdir aslında. Bir şeyi tercih etmek öteki şeylerden vazgeçmektir. İktisatta buna bedel denir, bir tercihin bedeli vazgeçtiğin alternatif tercihlerdir. Bugün, hayatımda kırılma noktası sayılabilecek böyle bir kararın sonucunda, Cybersoft’tan ayrıldım. Bu tabiki çok zor bir karar oldu ve o kadar kısa sürede oldu ki ben bile nasıl olduğunu anlamadım. Çalıştığım yeri, yaşadığım kenti ve tüm arkadaş çevremi geride bırakarak puslu bir yola giriyorum. Elbette o puslu yolda bir ışık gördüğüm için böyle bir karar verdim ama neticede tecrübe edilmeden, uygulanmadan hiçbir şey tam olarak bilinemez. Şu anki ruh haletimi anlatabilecek uygun kelime bulamıyorum. Umarım hayırlı olur ve maliyetini fazlasıyla karşılayan bir tercih olur.

8.10.2010

Herkes Haddini Bilecek!


Uzun süre oldu blogda yazmayalı, böyle kötü biten bir güne nasipmiş yazmak. Bizim insanımız değişiktir, pratiktir(!) sonda yapması gereken işi başta yapar "ne gerek var abi bu kadar beklemeye hemen yapalım bitsin" der, sonda söylemesi gereken lafı söze başlarken söyler. Daha ilkokul bire giden çocuğuna büyüyünce doktor olmasını telkin eder, bu yönde hedef koyar aklı sıraca. Nereye bağlayacam merak ettiniz. Tabi ki maça... Gruplar başlarken "Almanya'yı neden geçmeyelim, bizim onlardan neyimiz eksik" kanısında olan birçok insanımız bizim sadece futbolda değil daha temel şeylerde de birçok eksiğimizi ya göz ardı ediyordur ya da bunları göremeyecek kadar uyuyordur. Sergen Yalçın bugün "Hiddink'le bu gruptan birinci çıkamasak bu bizim için başarısızlık olur, çünkü biz zaten ikinci olurduk" demiş. Çarpık, yozlaşmış zihniyetimizin tezahürü, Almanya daha bu sene yapılan Dünya Şampiyonasının tozunu attırmış, kupanın en sansasyonel ve göze hoş gelen futbolunu ortaya koymuş takım iken, biz turnuvaya bile gidemedik. Şimdi hangi akıl hangi mantık bunu kabul edebilir ki? Aynı zihniyet dünya şampiyonası elemelerinde İspanya karşısında da yok muydu? Sonuç ne oldu, hüsran.

Türkiye'de son 20 yılda her alanda olduğu gibi futbolda müthiş değişimler, gelişimler yaşandı şüphesiz. Maalesefli yılları geride bırakalı yıllar oldu. Ama bugün nostalji yaptık adeta. Benim bu yaşıma kadar izlediğim en aciz, en zavallı takımdı milli takımımız. Sahada iyi bir tek oyuncumuz yoktu denebilir, bunun yerine hangisi en az kötü oynadı denebilir. Özer Hurmacı 90 dakika oynadı ama oynadı mı oynamadı mı ben anlamadım. Anlayan var mı, bu adam ne yaptı açıklayabilen var mı çok merak ediyorum. Sabri, Tuncay, Özer oynadıkları takımda doğru dürüst oynamadıkları halde milli takımda oynuyorlar. Bu nasıl olur anlamış değilim. Kaldı ki Sabri ters tarafta oynadı ki buna bit kadar anlam bile yükleyemiyorum. Tuncay, Aurelio, Ömer Erdoğan gibi yaşını başını da almış(hani ileriye yönelik filan zırvası da yok) futbolları yavan, bayat oyunculukları ile hala milli takıma alınması ancak "burası Türkiye burda herşey mümkün" lafı ile açıklanır.

Milli takım bu grupta ikinci olur tahminim, baştan beri böyle düşünüyordum. Ve eğer ikinci olursak bu kesinlikle çok büyük bir başarı olur, bakın başarı olur demiyorum çok büyük başarı diyorum. Çünkü bana göre son 10 yılın en kötü kadrosu var elimizde şu an, kulüpler düzeyinde de dökülüyoruz zaten.

Gelelim maçın iyileri, kötülerine :) Tabiki iyi oynayan yoktu bizden sadece Servet ve Hamit için idare eder denebilir. Diğerleri için kötülük sıralaması şu şekilde olur bence: Özer, Emre, Ömer Erdoğan, Aurelio+Tuncay(ikisini topla yarım adam etmez), Sabri,Halil, Volkan(kaleciler her zaman son eleştirilmesi gereken kişiler bana göre), Gökhan, Nuri.

4.10.2010

Crocodile

Kore sinemasına sardıktan sonra ismini farklı mecralarda duyduğum bir yönetmen vardı: Kim Ki-duk.Esasında yönetmen, senarist, yapımcı, hatta iki tanesinde oyuncu da. Oldukça sıra dışı filmler yapan, mutlu hikayelerle alakası olmayan bir adam. Daha çok hasta, manyak, garip, sıra dışı vs. ruhları anlatıyor. İnsanlardaki saklı duyguları gün yüzüne çıkarttığını söylemek de mümkün.

Ben ilk olarak Bad Guy’ı(Nabbeun Namja) izlemiştim. Filmin başkahramanı bir pezevenk! Öyle ilginç bir film işte. Ardından da “Address Unknown” ve “Spring, Summer, Fall, Winter… and Spring”i. Hazır el atmışken bu adamın bütün filmlerini izleyeyim dedim ve ilk filmi Crocodile(1996) ile başladım.

Köprü altında yaşayan ve yasa dışı veya değil bulabildiği her şekilde para kazanmaya çalışan bir adamın intihar eden genç bir kızı kurtarmasıyla başlıyor. Yine köprü altında evsiz yaşlı bir adam ve bir çocukla birlikte yaşıyor. Kurtardığı kızı cinsel olarak kullanıyor ve bu dört kişi garip bir aile gibi yaşamaya başlıyor ve film başkarakterin serserilikleri ve genç kızın hikayesi etrafında dönüyor.

Filmin başrolündeki adam oldukça başarılı bir oyuncu. Başta belirttiğim hasta ruh tanımını başarıyla oynuyor ve bu yüzden olacak ki Kim Ki-duk’un çoğu filminde rol almaya devam etmiş. Sonuç olarak sinemada görmediği şeyleri merak edenler için takip edilesi bir yönetmen ama izlenenler karşısında hayrete düşmeye hazır olmak gerek.