Her ne kadar Barcelona sempatizanı olsam da bir yerden sonra aşırı dominasyonun futbolun tadını alıp götürdüğü de bir gerçek. Çünkü girilen pozisyonun, atılan golün tadı ortada bir rakibin varlığı söz konusu alınca daha bir tatlı oluyor.
Maça dönersek, Barcelona maçın başında topu iki dakika boyunca rakibinin ayağına değdirmeyerek bir klasği yaptı ve maçın nasıl devam edeceğini önceden belli etmiş oldu. Beklenen oydu zaten. Ayrıca takım ne de olsa maçı kazanıyor bari ben atayım havasında maçın başında 4-5 tane uzaktan şut denemesi yaptılar.İlk gol İbrahimoviç’e de defansa da kaleciye de versen olur türünden bir kafa golüydü. Golden bir dakika sonra da topu direğe vurdu İbra. Barça klasik olarak rakip yarı alanda top çevirdikten sonra Messi önce Xavi ile ver kaça girdi sonra da klasını konuşturup
ikinci golü attı. Derken bir kornerin devamında karambolde İbra bu kez topuğuyla boş pozisyondaki milli takımımıza da gol atan gizli golcü Pique’yi gördü: 3-0.. İlk yarının son yirmi dakikası biraz sesiz geçti diyebiliriz.
İkinci yarı da sakin geçen maçı Messi’nin slalomu bozdu, topu 90’a olmasa da 80’e temiz bir şekilde bıraktıktan hemen sonra yerini bir başka büyük futbolcu Iniesta’ya bıraktı. Yenilen o kadar golün üzerine Santanderli Serrano’nun hariha golü de kesinlikle görülmeye değerdi. Barcelona’nın çok net bir şekilde domine ettiği bir ortamda Santander’in bu güzel golünü izlemek hoş oldu.
Maçın nasıl geçtiğini bili etmek için verelim. Topla oynama yüzdesi 87. Dakikada 72-28’di. Maç bittiğinde de çok farklı değildir.
23.09.2009
19.09.2009
Eurobasket Sistemi
Evet Türkiye kaybedince yazıyorum ancak defalarca aklıma gelmiş bir hadisedir. Doğruyu konuştuktan sonra zamanı geç de olsa kabul edilebilir nihayetinde.
Eurobasket finallerinin sisteminden bahsediyorum. Zaten ilk dörtlü gruplarda ilk ikiye kalanlara çeyrek final oynatmak varken anlamsız bir şekilde yan grupla birleştirilip 3 tane daha maç yaptırılıyor. Pratikte anlamının ne olduğuna baktığımızda ise kaza sonucu ilk gruplarda üçüncü sırada kalan İspanya gibi dev takımların kendini toparlama faslına dönüşmekten başka bir şey değil. Zaten bakınca ilk tur gruplarında ilk ikiye kalan toplam sekiz takımdan sadece Polonya’nın yerine İspanya’nın çeyrek finale kaldığını görüyoruz. Çeyrek finali ilk sekiz takıma oynatacağına hele biraz daha maç yapın daha da netleşsin gibi turnuva kelimesinin mantığına aykırı bir format.
Kısaca belirtmek gerekirse 16 takımın katıldığı bir turnuvada ilk sekize kalmak için tam 5 tane grup maçının oynanması gerekiyor. İlk iki maçtan sonra çeyrek finale kalacağı hemen hemen belli olan takımlara bile gereksiz üç maç fazla oynatınca “hızlı koşan atın boku seyrek düşer” mantığınca hem fiziken hem zihnen yorulan ilk iki turun başarılı takımları (Fransa, Türkiye çok iyi iki örnek) 5 yorucu maçın ardından turnuvanın asıl maçı olan çeyrek finali oynuyor geri dönüşü olmayacak bir şekilde. Orada da grup yap o zaman kardeşim madem maç yaptırmaktan bıkmıyorsunuz.
Gerçi basketbolun kendisinde neredeyse antrenman olsun diye oynanan bir lig, sonra da asıl eşleşmeler oynanıyor ama orada bir süreç söz konusu. Oynanan o kadar maçtan sonra tek maça sıkışmıyor her şey.
Boşu boşuna yapılan üç tane maçtan sonra elimizde ümitler yalın ayak kalıyoruz ortalıkta işte böyle. Fransa’nın durumu daha da kötü. Kısaca sistem “bok gibi” ve dangalakça afedersiniz.
Eurobasket finallerinin sisteminden bahsediyorum. Zaten ilk dörtlü gruplarda ilk ikiye kalanlara çeyrek final oynatmak varken anlamsız bir şekilde yan grupla birleştirilip 3 tane daha maç yaptırılıyor. Pratikte anlamının ne olduğuna baktığımızda ise kaza sonucu ilk gruplarda üçüncü sırada kalan İspanya gibi dev takımların kendini toparlama faslına dönüşmekten başka bir şey değil. Zaten bakınca ilk tur gruplarında ilk ikiye kalan toplam sekiz takımdan sadece Polonya’nın yerine İspanya’nın çeyrek finale kaldığını görüyoruz. Çeyrek finali ilk sekiz takıma oynatacağına hele biraz daha maç yapın daha da netleşsin gibi turnuva kelimesinin mantığına aykırı bir format.
Kısaca belirtmek gerekirse 16 takımın katıldığı bir turnuvada ilk sekize kalmak için tam 5 tane grup maçının oynanması gerekiyor. İlk iki maçtan sonra çeyrek finale kalacağı hemen hemen belli olan takımlara bile gereksiz üç maç fazla oynatınca “hızlı koşan atın boku seyrek düşer” mantığınca hem fiziken hem zihnen yorulan ilk iki turun başarılı takımları (Fransa, Türkiye çok iyi iki örnek) 5 yorucu maçın ardından turnuvanın asıl maçı olan çeyrek finali oynuyor geri dönüşü olmayacak bir şekilde. Orada da grup yap o zaman kardeşim madem maç yaptırmaktan bıkmıyorsunuz.
Gerçi basketbolun kendisinde neredeyse antrenman olsun diye oynanan bir lig, sonra da asıl eşleşmeler oynanıyor ama orada bir süreç söz konusu. Oynanan o kadar maçtan sonra tek maça sıkışmıyor her şey.
Boşu boşuna yapılan üç tane maçtan sonra elimizde ümitler yalın ayak kalıyoruz ortalıkta işte böyle. Fransa’nın durumu daha da kötü. Kısaca sistem “bok gibi” ve dangalakça afedersiniz.
18.09.2009
Yanlış Hedef Azizim!
Fenerbahçe'nin dünkü yenilgisi bana Aziz Yıldırım'ın sezon başındaki hedefini hatırlattı; 3 yıl üst üste şampiyon olmak. Oysa bu takım 2 sezon önce Avrupa'nın önemli takımlarını dize getirdi ve CL'de yarı final kapısından döndü. Şimdi ise Avrupa'da ise hedef konmadı, Daum da öncelikli hedefimiz lig dedi. Şimdi zaten Fener'in, Galatasaray'ın her sene şampiyonluk hedefi yok mu? Oysa artık lig başarısı da bir yere kadar futbolseverleri tatmin eder. Bir futbolsever olarak CL'de çeyrek final ya da yarı final oynamayı ligde şampiyonluğa tercih ederim, aynı şekilde Avrupa liginde yarı final oynamak fena mı olur, ki Fener'in Cimbom'un kalitesinde takım da yok.
Panathinaikos:1 Galatasaray:3
Panathinaikos'a da aynı tarife uygulandı. Ben de aklımda kalanları yazayım.
-Baros sen o golü attıktan, harika asistini yaptıktan sonra geri kalanları kaçır istersen. Mühim değil.
-Mehmet Topal kendini büyük bir takıma karşı oynadığı maçta toparladı. Özellikle pas hatası yapmadı ve önceki maçlarda olduğu gibi kolay kolay top kaptırmadı. Bunların da yanında saha da başka bir defansif orta saha olan Mustafa Sarp varken ileri dikine paslar vererek Ayhan Akman'ı aratmadı.
-Bu kaçıncı Emre Güngör'ün sahayı 10-15. dakikalarda terk etmesi! 15. dakikada kenara geliyor, bir kaç hafta oynamıyor, sonra ilk bulduğu fırsatlarda yine aynı sahne. Değişik bir sakatlığı olsa gerek. Hiç normal durmuyor.
-Gelirken aşırtma gol yiyor dediler ama yediği aşırtma golden çok daha fazlasını libero gibi oyunu sayesinde kurtaracağını Beşiktaş maçından sonra bu maçta da gösterdi. Tek maçla yorum yapılınca böyle yanılırlar tabi.
-Rakibe bazı pozisyonlar verilmesi çok fazla yanıltmamalı. Barcelona gibi istisnalar haricinde dünyanın her yerinde önde olan takım daha rahat futbol oynadığından rakip pozisyon bulabilir. Bu pozisyonları gol yapamadıkça da aynı durum korunduğundan bu da yeni pozisyonlara kapıyı açıyor haliyle. Çok fazla kafaya takmamak gerek. Belki takılaması gereken önde iken topu ayakta uzun süre kontrollü tutamamak olsa gerek. Bence Galatasaray'ın üstünde durması gereken bu.
Grup liderliği yolunda en büyük adım atılmış oldu. Sturm Graz'ı deplasmanda yenen Dinamo Bükreş'e dikkat edilirse Galatasaray bu gruptan rahatlıkla lider çıkacaktır.
16.09.2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)